Kendine Eziyet Etme Biçimi Olarak Solculuk (3)
Birisi öldüğünde birden, biz de aynı kalamayız artık. Bir yakınımızı, arkadaşımızı, dostumuzu kaybettiğimizde, olduğumuz kişi değilizdir artık biz de. Bir insan kardeşimiz, çocuklar öldüğünde, kahredici biçimde. İçimizde ve dünyada açılan boşluk “ben”i de ikiye bölmüştür çoktan. Bundan böyle, önceki zamanlar ve sonrası vardır. “O yok artık, değil mi?” ile “Bundan sonra, onsuz ben kimim”in aynı anlama geldiği bir yarıkta sıkışmışızdır. Çaresizlik içinde tekrar edip durmaktan gayrısının elimizden gelmediği, anlamını belki de hiç kavrayamayacağımız aynı sorunun iki biçimi habire yer değiştirir. Bu yüzden belki de, her yas aynı zamanda, vaktiyle olduğum kişinin kaybı içindir de.
Bir devrimci öldürüldüğünde, gözaltındayken işkencede, geride kalanlara ne olur? Yoldaşlarına, diğer insanlara? O ölümü, herhangi bir biçimde, kendi anlam dünyamızda kocaman bir yırtık oluşmadan dile getirmenin bir yolu var mıdır? Sahici, hakiki bir biçimde temsil etmenin bir yolu?
Sezai Sarıoğlu da “Yaram Derine Düştü”: Veliköylü Devrimci Öğretmen Cengiz Aksakal[1] kitabında aynı sorunun peşine düşüyor belki de. Özenli, titiz bir çalışmayla daha gerçek bir bellek ve tarih inşasına girişmesi,........
© Birikim
