Kürt Sorununda İdealizm
Siyasi gelişmeleri olgular yerine düşünce akımları üzerinden okumak, belirli fikirlerin karşılıklı çatışması veya çelişmesi şeklinde yorumlamak pek makbul sayılmayabilir, fakat bir zihin egzersizi olarak anlamlı olabilir.
‘İdealizm’ ve ‘realizm’ terimleri, genellikle bir karşıtlık biçiminde ifade edilen kavramlardandır. Felsefi düzlemde, realizm sözcüğünü genellikle materyalizm kavramı karşılar; çoğu kez de onu ikame eder. İdealizm, felsefenin has alanıdır. Materyalizmin veya realizmin idealizmin içgörüleri karşısında en çok zorlandığı, idealizmin ‘tuzaklar’ına en çok maruz kaldığı alandır felsefe.
Ne var ki, felsefeden aşağılara, olgulara doğru inildikçe idealizm realist mülahazaların karşısında zaafa düşer, âdeta çaresiz kalır. ‘Somut durumun somut analizi’nin gerekleri karşısında, ‘realizm idealizmi döver’ kanaatinin ağır basmaması güçtür.
Farklı düşünce düzlemlerinde idealizm/realizm gibi kavramların referans noktaları ve anlam yükleri de farklıdır. Örneğin uluslararası siyaset düzleminde idealizm, uluslararası hukuk normlarını savunmanın adıdır; realizm ise devletler-arası güç dengelerinin nihai belirleyiciliğine öncelik verir. Liberalinden faşistine, utangacından çığırtkanına varıncaya kadar değişik suretlere bürünmekle birlikte, realizm ‘güçlü olan haklıdır’ amentüsüne bir şekilde bağlı kalmaktan kaçınamaz. Bu amentüyü her zaman aynı kararlılık ve tutarlılıkla savunamasa da, bu amentünün sağduyuya daha uygun şu türevini tekrarlamaktan hiç geri durmaz: “Gücün kadar konuş, kudretin kadar hareket et.” Ukrayna savaşıyla birlikte ateşlenen idealizm/realizm tartışmalarında bu düstur üzerine kurulu tahlillere daha çok rastlanır oldu. Savaş Ukrayna aleyhine geliştikçe, realizmin sesi daha çok duyuluyor (Başta John Mearsheimer’ın ağzından olmak üzere). Fakat savaş konusu çok geniş ve burada içine giremeyeceğimiz bir alan.
İdealizm/realizm şablonu acaba daha sınırlı, daha ‘mahalli’ bir olaylar zincirine ışık tutabilir mi? Mesela 2024 Ekim’inden beri Türkiye gündemini işgal eden ‘Kürt açılımı’ idealizm/realizm karşıtlığı üzerinden kavramsallaştırılabilir mi? Ben kavramsallaştırılmasının mümkün olduğu kanaatindeyim ve burada denemekten de zarar gelmez diye düşünüyorum.
Konuyla ilgili ‘idealist’ ve ‘realist’ tezlerin –bunlara tezden çok ‘eğilimler’ veya ‘yaklaşımlar’ demek daha doğru olur– nasıl belirginlik kazandığını görmek için, olayın başlangıcındaki tepkilere bakmak lâzım.
İlk tepkilerin niteliği çok önemli. Devlet Bahçeli ortaya çıkıp Öcalan’a “gel Meclis’te konuş” çağrısını yaptığı zaman, anlaşılır nedenlerle hemen herkeste bomba etkisi yarattı. Başlıca tepki şaşkınlıktı, ama bir kesim olayın olağanüstü tarihsel önemine dikkat çekmekte gecikmedi. Sözkonusu çağrının yakın Türkiye tarihinde bir dönüm noktası olduğunu ve köklü bir açılım sürecine imkân tanıyacağını savundular. Bir başka, daha geniş bir kesim ise, böyle bir çağrının gele gele en anti-Kürt partinin liderinden gelmesinin ‘olağanüstü’nün de ötesinde ‘fantastik’ olduğunu teslim etmekle birlikte, çağrıyı en hafifinden kuşkuyla karşıladı. Ben de bu kesim arasındaydım. İtirazım, “bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu” kıvamında kalsa da, basit fakat temel bir çelişkiye işaret etmekten ibaretti: Ülkede kararlı ve kesintisiz bir otokratikleşme süreci devam ederken, ne açılımı? Soruşturmalar, tutuklamalar, kayyum atamalar son gaz sürerken, ne çözümü? Yasadışı Kürt parti önderinin salıverileceği söylentileri dolaşırken, onca yıl zindanda tutulan yasal Kürt parti liderinden söz dahi........
© Birikim
