menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Tükeniş Çağı’nda Sil Baştan

27 21
19.07.2025

Michel Gondry’nin kült klasiği Eternal Sunshine of the Spotless Mind (Sil Baştan, 2004), hafızanın dijitalleştiği ve duyguların metalaştığı bu ‘Tükeniş Çağı’nda yeniden sinemalarda gösterime girdi. İçinde bulunduğumuz döneme net bir isim verilebilmiş değil. Donna Haraway ve Jason Moore’un önerdiği “Kapitalosen” terimi bana en yakın geleni; çünkü suçlu sadece “insan” değil, insanı bu hale getiren, yüzüne bakılmaz hale sokan şey: Sermaye. Ama hâlâ ortak bir isimde buluşulamıyor. Bu konuda bile kriz var; inanılır gibi değil. O yüzden belki de “Çoklu Krizler Çağı” (Polycrisis) deyip geçmek gerek. Ekolojik çöküş, ekonomik eşitsizlik, siyasal otoriterleşme, göç krizleri ve toplumsal kutuplaşma iç içe geçmiş durumda. Neyse... 21. yüzyılın ilk çeyreğine ait bu önemli ve kolektif bilinçte yer etmiş film, yirmi yıl sonra bile yüzleşmekten kaçındığımız hakikatleri; unutmanın ve hatırlamanın politik savaşını yeniden hatırlatıyor.

Michel Gondry’nin yönetmenliğinde, Charlie Kaufman’ın sıra dışı senaryosuyla hayat bulan Eternal Sunshine of the Spotless Mind, aşkı idealize etmekten uzak, yıpratıcı ve karmaşık doğasıyla güncelliğini koruyor. Kate Winslet’in ikonik karakteri Clementine’in “Seni seveceğim ama sıkılacağım” sözlerine, Jim Carrey’nin hayat verdiği Joel’in “Tamam” cevabı, aşkın tüm çelişkilerini kabullenmenin ironik ama gerçekçi bir ifadesi olarak filmi zirveye taşıdığını hepimiz biliyoruz. Ancak bu film sadece romantik aşkın sığ ve geçici coşkusunu yansıtan sıradan bir hikâye değil; hafızanın, unutmanın ve dolayısıyla kimliğin nasıl politik bir mücadele alanı olduğunu cesurca ortaya koyan, modern insanın varoluş sancısını gözler önüne seren bir başyapıt. Sosyal medya gönderilerinin “aşk” dediği o duygunun çok ötesinde. Unutmanın nasıl bir kontrol, hafızanın nasıl bir direniş biçimi olduğunu anlatan bir film bu. Joel’in acı veren anılarını sildirmek için başvurduğu Lacuna Kliniği, aslında sistemin insanı bir veriye, dijital bir dosyaya indirgemesine dair karanlık bir metafordur. Joel’in zihni, modern çağın soğuk veri masasında çözülüp parçalara ayrıldıkça,

© Birgün