Hekimin beyaz önlüğü ve karanlık çizgisi
Konya’da yaşanan olay, bir hekimin kadın hastasına “teşhirci” diyerek muayeneyi reddetmesi, asla bireysel bir tercih olarak görülemez. Bu tavır, Türkiye’de giderek kurumsallaşan gerici kuşatmanın gündelik hayata sızmış en somut örneklerinden biridir. Bir kadının kıyafeti üzerinden sağlık hakkından mahrum bırakılması, aslında tıbbın evrensel ilkeleriyle siyasal İslamcı söylemin çarpıştığı bir fay hattıdır.
Hekimlik etiği nettir. Dünya Tabipler Birliği’nin 1948’de kabul ettiği Cenevre Bildirgesi, hekimleri hiçbir ayrım gözetmeksizin insan sağlığını korumaya çağırır. Hastanın kimliği, dini, cinsiyeti, kıyafeti ya da politik görüşü hekim için belirleyici olamaz ve bir hekim hastanın eşitliğine saygı göstermiyorsa hekimlik yapmasın.
Buradaki çelişki Türkiye’ye özgü değil elbette. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), birçok kararında sağlık hizmetinin ayrımcılığa kapalı olması gerektiğini vurgulamıştır. Benzer biçimde Anayasa’nın 56’ncı maddesi, “Herkes sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir” diyerek sağlık hakkını evrensel ve koşulsuz bir hak olarak tanımlar. Yani hem ulusal hem uluslararası hukuk, Konya’daki doktorun tutumunun yalnızca etik değil, hukuki açıdan da ihlâl anlamına geldiğini gösteriyor.
Ama mesele yalnızca bir hekimin hatası değil. Diyanet’in hutbeleri yıllardır kadın bedeni üzerinden şekillenen bir ahlak rejimini........
© Birgün
