Direniş dedikleri
Kimi sözcükler vardır, insan ne zaman işitse gönül teli titreşir. Sözcükler protezler gibidir, zihne eklendiklerinde zihnin yapabilirliği artar, kudretlenir; direniş mesela. Direniş bir sözcük olarak da tek başına güzeldir ama bir bedende ete kemiğe büründüğünde daha da güzelleşir ve o bedeni de güzelleştirir. Tutuk bir bedeni kesintisiz bir akışa dönüştürür ve diğer bedenleri de akışa dâhil ederek yaşamın kudretini her yere her şeye bulaştırır. ‘Ve’ bağlacı ile bağlandığı sözcüklerin doğasını değiştirir. ‘Sanat ve direniş’ ya da ‘edebiyat ve direniş’ diye yazıldığında ne sanat ne de edebiyat artık eskisi gibi değildir, algılanmaları değişmiştir. Hayatla bağlantısı kesilmiş kavramları yeniden hayatla ilişkilendirir. Daha doğrusu direniş, bastırılmış, unutulmuş olanı bilince taşır. Bastırılan hayattır, yaşamaya dair şeyler. Şairin dediği türden “yaşamın dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemeden, yani bütün işi gücü yaşamak” olanlar, yaşamın içine gömülenler için direniş zaten yaşama dâhildir, sözünü etmeye bile değmez. Nerede direnişten söz ediliyorsa orada hayat tehdit altındadır, hedef tahtasına yerleştirilmiştir: “İktidar hayatı hedef alırsa hayat direniş olur” (Deleuze). Direniş fazladan gerçekleşen bir olaydır: “Fazladan gerçekleşen bir olay yüzünden gerçekliğin bir anda kabından taşıvermesi. Her yana uzanan duyargalar… karanlık oyuklar…........
© Birgün
