Enez’i korumak-kurtarmak
Tatile çıkmanın verdiği rahatlık ve heyecanın yanında, bir de ilk defa bir yere gidiliyorsa onun merakı da başka oluyor.
Bir dostumun tavsiyesi üzerine Enez’e gitmeye karar verirken bu merak tabii gidene kadar yakamı bırakmadı.
Daha önce İpsala gümrüğüne birkaç kere girmem nedeniyle oraya kadar olan süreç bilinen bir yol güzergâhıydı. Fakat, İpsala’dan Enez’e yönüne dönüce işler başkalaştı.
İlk önce yolun geliş gidiş olmasıyla, tarihsel bir sürece doğru evrilmem- bende köye, Erzincan’a giderken, Anadolu’nun o tek yön ve zorlu virajlarına yönelik bir nostalji durumunu yaratmadı değil.
Fakat, yola girip ilerlerken süreç farklı bir boyuta geçti. O, 40 kilometrelik yolun kendine has özelliği farklı bir hissiyat uyandırdı. Bir ana karadan bir adaya geçer gibi, uzun bir geçiş köprüsüyle bağlanmış yol güzergâhına benzer bir durum söz konusuydu.
∗∗∗
Suyun içindeki pirinç tarlalarının 4-5 metre üstünde bir yolda gitmek ve her iki tarafın Gala gölünden ve Aleksandrapoli ile sınırı ayıran Meriç nehrinden beslenen su ile çevrilmesi-sanırım Türkiye’de çok kolay görülmeyecek bir doğa kurgusunu gözler önüne seriyordu. Bu güzergah boyunca, çatılarda yol kenarlarında gördüğüm leylekler adeta mekanın sahibi gibi duruyorlardı.
Yolun sonunun direk Enez ilçesinin merkezine çıkması da benim gibi ilk defa gidenler için iyi bir kolaylıktı.
İlçeye girerken başlayan çukurlarla baş ederek yol almaya çalışırken, yollar, çukur içinde ve yıllanmış asfalt üzeri artık kaçıncı yamaylaysa öyle durmakta. Daha sonra, Liman ve oteller bölgesine giderken aynı sorun devam ediyordu. Bir başı boşluk, terk edilmişlik söz konusuydu.
∗∗∗
Sokak içlerine girdiğimde, yolun kazılmış ve adeta stabilize bir duruma geldiği ortaya çıkmıştı. Meğer doğalgaz gelmesiyle........
© Birgün
