Kumpas ve İmralı açmazı
İddianamenin ortaya çıkmasından ve mahkemece kabulünden sonra Ekrem İmamoğlu ve İBB dosyasının siyasal bir operasyon olduğu bütün boyutlarıyla gözler önüne serildi. Evet, net bir saldırıyla karşı karşıyayız ve hamle ancak siyasal bir mücadeleyle püskürtülüp yenilgiye uğratılabilir.
Bu nedenle, dosyadaki kanıtları ortaya konulamayan ve sadece itirafçı ifadelerine dayanan suçlamalar teker teker çürütülürken, aynı zamanda iktidarın siyasal niteliğini, ideolojik tavrını ve hedeflerini teşhir edip düzeyi yükselten bir mücadele anlayışını esas almak gereklidir. Bu bir ideolojik-siyasal mücadele olacaktır.
Tarihsel anlamı da bulunan bu mücadele yürütülmeden iktidarın asıl amacını, cumhuriyete karşı tutumunu sıradan yurttaşın gözünde netleştirmek zordur. En iyi olasılıkla, kötü niyetle yürütülen ve haksız olan bir yolsuzluk soruşturması yapıldığını düşünür, o kadar.
Oysa; AKP iktidarı yeni bir rejim kurmaya çalışıyor. Türkiye’yi dinci-faşizan bir totaliter rejime sürüklemeye kalkışan bir güçle karşı karşıyayız. Erdoğan-AKP iktidarı cumhuriyeti büyük ölçüde tasfiye etti ama yerine yeni bir rejim kuramadı. Buna görgüleri, bilgileri, insan kaynakları, donanımları ve güçleri yetmedi. Ayrıca 23 yılı, esas olarak kurmak istedikleri rejimin dayanacağı yeni zenginler sınıfını ve toplumsal tabanı oluşturmak için kullandılar. Bu süre doğal olarak kamu kaynaklarının talan edildiği bir dönem olarak yaşandı.
İktidar ortağı olan FETÖ ile yolların ayrılması, darbe girişimi, toplumsal muhalefetin direnişi (Gezi vb. eylemler) de AKP’nin “Kutlu Dava” dediği hedefe ulaşarak, düşük yoğunluklu da olsa bir şeriat rejimi kurmasını geciktiren başlıca etkenler oldu. Bu süre içinde AKP gücünü ve etkisini yitirmeye başladı ve 2019’dan itibaren üst üste seçim yenilgileriyle sarsıldı. Tarihin takvimi siyasal İslamcı iktidarı sıkıştırmaya başladı.
İktidar giderek meşruiyetini yitirme sürecine girdi. İktidar bloku çözülmeye, toplumsal tabanı dağılmaya başladı. Çünkü yağmalanan ülke kaynakları tükenmiş, derin bir ekonomik kriz toplumu sarmaya başlamıştı. Yolsuzluk ve sefalet yakın tarihin en yıkıcı sosyal sorunu hâline gelmişti.
İşte bu nedenle Erdoğan-AKP iktidarının zamanı daralıyordu. Kendi rejimlerini geri dönüş eşiğini aşacak şekilde ya da düzeyde (kurumsal olarak) kuramamışlardı. Bu nedenle kayıtsız şartsız yeni bir döneme, ek bir iktidar süresine ihtiyaç vardı. Bu amaçla iki hamle yaptılar.
Birincisi, “İmralı Süreci” adı verilen ve Kürt hareketini yanına çekmeyi amaçlayan girişimdi. İkincisi ise seçimde Erdoğan’ı rakipsizleştirecek bir operasyondu. Bu hedefler için devletin şiddet aygıtlarını, adliye ve polisi harekete geçirmekten başka güç yoktu ellerinde. Öyle de yaptılar. İBB soruşturması hem Erdoğan’ı rakipsizleştirme hem de cumhuriyetin imha edilmesinin önündeki tek kurumsal engel olarak kalan CHP’den kurtulma operasyonudur. Bir siyasal mühendislik girişimi, bir komplo (kumpas) eylemidir.
Asıl amaç; ülkeyi dinci-faşist bir diktatörlük düzenine ya da İslamcı-faşizan bir totaliter rejime taşımaktır. Bu tarihsel ve siyasal bağlam kurulmadan, ideolojik arka plan veya motivasyon anlaşılmadan olan biteni tam olarak kavramak zordur. Bu nedenle ideoloji eksenli bir mücadele şarttır.
Benim de tutuklanmama gerekçe yapılan ve esas olarak TELE 1’e el konulması amacıyla başlatılan “casusluk” soruşturması tam anlamıyla beşinci sınıf bir kumpastır. Çünkü üçüncü sınıf bir kumpas bile bir düzeye, zihinsel (zeka) bir çabaya dayanan bir boyuta sahiptir.
Yalana ve iftiraya dayalı olan, yorum ve varsayımdan ibaret bulunan dosyayla bir kanıt ve hukuksal gerekçe üretilmeye bile ihtiyaç duyulmayan bir kumpas rezaleti. Ancak önemlidir. Çünkü kamuoyu “Bu kadar da saçma bir şey olmaz” dedi ve konuyla ilgilenmedi.
Oysa durum öyle değil. Hitler’in propaganda bakanı Goebbels’in “Bir yalan ne kadar büyük (ve saçma olursa), inandırıcılığı da (başlangıçta) o kadar büyük olur” taktiği bu olay için de geçerlidir. Casusluk kumpasının hep tekrarlandığı iki hedefi ya da amacı var.
Birincisi, Türkiye’nin en etkili yön tayin eden ve ciddi izleyici kitlesi olan TELE 1’e el koyarak beni ve arkadaşlarımızı susturmak. Çünkü bir referans kanalı olan TELE 1’in toplumsal ve ideolojik etkisi büyüktü. Dahası boyun eğmeyen bir yayın çizgisi izliyordu. TELE 1’e kayyum atanması, kara para operasyonları nedeniyle Flash TV’ye ve Habertürk’e kayyum atanmasından nitelik olarak farklı. TELE 1’e siyasal nedenlerle el konuldu. Mahkeme........





















Toi Staff
Penny S. Tee
Sabine Sterk
Gideon Levy
John Nosta
Mark Travers Ph.d
Gilles Touboul
Daniel Orenstein