İşkenceden açık açık bahsedelim!
Filmin başında, Bask Ülkesi’nin takriben 20 bin nüfuslu Sakana vadisinde 1966 - 2011 yılları arasında en az 149 kişinin işkenceye maruz bırakıldığını öğreniyoruz. Belgeselde işkence mağduru otuz vatandaş güvenlik kuvvetleri tarafından tatbik edilenleri kameraya tane tane anlatıyor.
Militanlığı kanlarında taşıdıkları önyargısıyla belgesel ekibinin karşısında hislerine gem vurmuş, soğuk ve mesafeli tavırları tercih eden, itidal sahibi imajını çelik iradesiyle koruyan tiplerle karşı karşıya olduğumuzu sanmayın.
Huzurumuzda Bask Ülkesi’nden Mikelatxo Urbi adını kendine münasip görmüş bir ekibin ortaklaşa kotardığı ciddi bir iş var. Dolayısıyla 75 dakikalık belgeselin başlarında çekimlerin bilhassa mağdurlar açısından sanıldığı kadar kolay olmadığı duyuruluyor. Ardından acılı hatıralarını kamera karşısında aktarırken o anları tekrar tekrar yaşayanlardan bazılarının hislenerek konuşamadığını, sinirleri bozularak ağladığını kısaca görüyoruz. Nitekim belgeselin bir işkence mağdurları pornografisine dönüşmesi istenmediğinden “Bundan sonra böyle sekanslar görmeyeceksiniz” malumatıyla duygu sömürüsü sayılabilecek görüntülerin ayıklandığını anlıyoruz.
Basklar’ın Donostia adını tercih ettikleri San Sebastián’ın Uluslararası Film Festivali’ne iştirak etmiş 2025 İspanya yapımı ARG(H)ITZEN: İşkenceden açık açık konuşmak, işkenceye ışık tutmak (ARG(H)ITZEN: Torturaz arghi hitz egiten, tortura argitzen/ARG(H)ITZEN: Speaking clearly of torture, enlightening torture) adlı belgesel işkenceye hem tarihî, hem psikolojik, hem bilimsel, hem de kriminolojik olarak yaklaşıyor.
İstanbul Protolü’nün birden fazla kere adının geçmesi, mevzubahis protokolün insan haklarının fazlasıyla ihlal edildiği muhtelif diyarlardan Bask Ülkesi’nde ne kadar önemsendiğini ispatlıyor.
Filmde en çok duyduğumuz dilin Bask dili olduğunu da belirtmek isterim. Belgeseli izlerken insanın aklına ister istemez aynı mevzuda çekilmiş, Ander Iriarte imzalı 2022 yapımı Mavi dosyalar (Karpeta urdinak/Blue files) geliyor.
Filmde “demokratik”” İspanya polisinin işkence metotlarını Franco diktatörlüğünden, dolayısıyla Naziler’den devraldığını öğreniyoruz. Arjantin ve Şili diktatörlüklerinin katkıları bir yana, Fransa’nın da bu hususta İspanya’ya bulaştırdıkları küçümsenecek gibi değil. Hatta ABD’nin bu işin piri olduğu önyargısının bir tarafa bırakılmasının gerektiği, Cezayir ve Hindiçin’de uygulamaya konmuş pratiklerle insanlık kadar eski işkence siciline Fransa tarafından fazlasıyla kirli sayfaların eklendiği seyirciye hatırlatılıyor.
Güvenlik kuvvetlerinin ele geçirdiklerini terörize etmek veya konuşturmak için işkenceye tabi tutmalarının yanı sıra intikam amaçlı işkencenin mevcudiyeti de biliniyor.
Büyüdüğünde terörist örgütlere katılma ihtimali olan çocuklar doğurmamaları için kadınların pelvis bölgesine uygulanan şiddet filmde aktarılanlardan. Banyo küvetinde elektrik akımına maruz bırakılma, saatlerce bir çarşafın altında ayakta bekletilme işkenceleri hakkında da malumatlandırılıyoruz. İşkenceye tabi tutulanlardan birinin, yüksek derecede şiddete maruz bırakıldığı dayaklı ifade verme seanslarını çarşafın altında ayakta beklemeye tercih edebildiğini de öğreniyoruz.
Bu arada Bask Ülkesi’nin siyasi mazisini gözden geçiriyor, sözde demokrasi rejiminde iktidar sahiplerinden farklı olanlara tahammülsüzlüğün Franco rejiminden neredeyse farksız olduğuna bir kez daha kanaat getiriyoruz. İnsanların, hukuki herhangi bir dayanak ileri sürülmeden gecenin ortasında evlerinden apar topar götürülmesi halkı terörize etmek için orada da ideal bir ibretiâlem metodu!
Belgeselde Basklar’ın, emirleri yüksek ihtimalle hükümet yetkililerinden almayan, muhakkak ki gizli ve derin bir oluşumla karşı karşıya kaldıklarını görüyoruz. ABD’de son zamanlarda bilhassa göçmenlere dehşet saçan ICE mensupları misali maskeyle suratlarını gizleyen, ne idiği belirsiz paralı askerler ve polislerden müteşekkil oluşumun yargıdan neredeyse muaf olduğu da malum.
Belgeselde psikolojik desteğin İstanbul Protokolü çerçevesinde mağdurlara sunulan hizmetler arasında yer aldığı hatırlatılıyor. Fiziksel saldırılar dışında, güvenlik kuvvetlerinin tamamıyla hukuksuzca tutukladığı insanların moralini bozma taktiklerini de öğreniyoruz. Mesela: “İki gündür buradasın, daha seni kimseler sormadı bile!”
Tehdit ve şantajlar da işkencecilerin her fırsatta kullandığı formüller. Muhbir olması istenen bir kadına çocuklarını elinden alma tehdidi savrulabiliyor.
İşkencenin cezasız kalma ihtimalinin çok yüksek olduğunu bildikleri için işkencecilerin........





















Toi Staff
Gideon Levy
Tarik Cyril Amar
Stefano Lusa
Mort Laitner
Sabine Sterk
Ellen Ginsberg Simon
Mark Travers Ph.d
Gilles Touboul