Modernite
Öcalan’ın modernite eleştirileri uzun bir sürece yayılır.
‘Özgürlük Sosyolojisi’ savunması, aynı zamanda en geniş modernite konuşmasıdır.
Kapitalizm ve pozitivizme dönük eleştirileri, total bir modernite eleştirisi olarak da görülebilir. Öcalan modernitenin ‘akılcılık, ilerleme ve özgürlük’ ile özdeşleşen mevcut tanım ve içeriğine karşıdır. Bugün modernitenin başat karakterinin tahakküm, yabancılaşma ve sömürü olduğu fikrine yakındır.
Mesela Frankfurt okulu modernitenin kalbi olan Aydınlanma’yı bir sapma olarak gördüler. (Horkheimer&Adorno) Özgürleştirici bir akıldan öte “araçsal akıl” eleştirileri halen günceldir.
Heidegger, “Teknik Üzerine Soruşturma” eserinde teknolojiyi sadece araçsal bir durumlar bütünü değil, bir ‘varlık tarzı’ olarak ifade ediyordu. Teknolojik bakışın, dünyayı bir ‘yedek-stok’ olarak gördüğünü ifade edip “çerçeveleme” kavramını ortaya attı. Çerçeveleme zihniyeti, var olan her şeyi kullanıma hazır bir malzeme olarak yeniden tanımlaması olarak tarif edebiliriz. Modernite bir çerçeveleme mekanizmasıdır.
Benzer kulvarda Jacques Ellul’ın da dikkate değer eleştirisi var. Ona göre teknik, insan kontrolünden çıkarak kendi kanunlarını yaratan bir güce dönüştü. Bu kanunlar etik, adalet ve insan onuru gibi değerleri içermez. Haliyle modernite burada da insanı değil verimliliği merkeze alır.
Bauman modernitenin katı yapısından (ulus-devlet, sanayi kapitalizmi vs.) akışkan evresine (küreselleşme, tüketim toplumu) geçişini iyi gördü ve yoğunca eleştirdi. Bauman modernite dönemi altındaki bireyin sefaletini ve çaresizliğini gözler önüne seren çokça yapıt kaleme aldı.
Murray Bookchin, modernitenin özünü tahakküm ilişkilerinde bulup buna dair çokça eser veren isimlerdendir. Doğadan başlayan insana sıçrayan bir tahakkümdür bu.
I. Wallerstein moderniteyi, kapitalizmin ideolojik meşrutiyet aracı olarak ifade etti.
David Harvey hız, tüketim ve yeniden üretim mantığı üzerinden modernite üzerinden anlatısı kurulan zaman ve mekânın nasıl dönüştüğünü ve kapitalizm için bir araca dönüştüğünü ifade eden isimlerden oldu.
C.Castoriadis, gerçek bir özgürlüğün özyönetimler ve demokrasi ile olabileceğini söylerken aynı zamanda kapitalist modernitenin bireyleri özne olmaktan çıkarıp edilgen nesnelere çevirdiğini de anlattı.
Postkolonyal çalışmalarda da yoğunca modernite eleştirilerine denk gelmekteyiz.
D. Chakrabarty ve W.Mignolo gibi postkolonyal düşünürler, modernitenin batı merkezli yapısını ifşa ettiler ve modernist aklın diğer kültürlerin bilgi sistemlerini ve yaşam pratiklerini yadsıyarak, bastırarak evrensellik adı altında sönümlendirdiler, görünmez kıldılar derler.
Bu anlamda “sömürgecilik, modernitenin tesadüfi bir sapması değil, onun kurucu unsurudur” tezi haklı olarak olduğu yerde durmaya devam ediyor.
Bunlar dışında yakın dönemden, düşünür J.F. Lyotard “büyük anlatılar” üzerinden modernite eleştirisi yapan bir isimdir. Ona göre büyük anlatılar, modernitenin meşrulaşma oyunudur ve sonlanmalıdır artık.
Bu eleştiriler başta olmak üzere daha pek çok güçlü modernite eleştirisine tanık olmaktayız. Öcalan tüm bunları gören ama üzerine de farklı disiplinlerden beslenerek yeni eleştiriler ekleyen bir yerdedir. Kürt meselesindeki çözümsüzlük ve modernite bağlamı eleştirisindeki özgün yanlardandır. Ayrıca tarihsel toplumun serencamı içinde günümüze varan bir eleştiri hattı, dikkate alınması gereken bir diğer hattır.
12.Kongreye sunulan perspektif metnindeki dördüncü başlık modernitedir. Bu başlığa varlık-doğa-anlam-cinsiyet sorunu-toplum-devlet ilişkilerini çözümledikten sonra (bknz: önceki dört yazı) varır.
Modernite eleştirilerine baktığımızda makro bir çözümleme ve buna dair alternatif çözümlemesini görmekteyiz. Bu bölüm, Kürt gerçekliğini anlamak için de bir ön adımdır.
Modernite
Bu başlıkta savunmalarda durduğu........
© Bianet
