menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

İnsan hakları savunucularını savunmak

9 0
15.10.2025

İnsan hakları savunucuları olarak maruz kaldığımız baskının temel nedeni baskıcı hükümetler, otoriter rejimlerdir.

İnsan hakları savunucusu olmanın katı bir tanımı yoktur. Bireysel veya kolektif bir biçimde insan haklarının korunması ve geliştirilmesi için mücadele eden herkes insan hakları savunuculuğu çalışmalarına katılabilir.

Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun 9 Aralık 1998’de kabul ettiği İnsan Hakları Savunucularının Korunması Bildirgesi’nin 1. Maddesi de insan haklarının korunması ve geliştirilmesine yönelik faaliyetlerinin bireysel, kolektif, ulusal veya uluslararası düzeyde gerçekleştirilebilmesinin bir hak olduğunu vurguluyor.

Geniş tanım insan haklarının özü ile ilgilidir: İnsan hakları yaşamın her alanı ile ilgili geniş, kapsamlı, dinamik ve canlı prensiplerdir.

İnsan onuru, barış, hakikat, adalet amacıyla yürüttüğümüz temel faaliyetlerimiz arasında:

- cinayet, eviçi şiddet, taciz vb. durumlarda kadın haklarını,

- açık veya örtülü türlü baskılara maruz kalan LGBTIQ ’ların haklarını,

- ülkesini terk etmek zorunda kalan mültecilerin, sığınmacıların haklarını,

- insanca ücret ve çalışma koşulları isteyen işçilerin haklarını,

- sansür karşısında ifade özgürlüğünü,

- cezasızlık karşısında hesap verebilirliliği,

- talan edilmesine karşı doğayı,

- kapitalist sistemin emek sömürüsü karşısında işçi haklarını yani ekonomik sosyal haklarını,

- birçok ihlalin temel nedeni olan savaş karşısında barışı savunmak vb. çalışmalar yer alır.

Zira insan hakları herkes içindir, her koşulda ve dünyanın her yerinde geçerlidir. İnsan haklarının kapsayıcılığı savunuculuk alanında mücadele edenler için de geçerlidir.

Bir kişinin yaşı, cinsiyeti, cinsel yönelimi, inancı veya inançsızlığı, etnik kimliği, mülteci, göçmen veya sığınmacı olması, mesleği, eğitim durumu, sosyo-ekonomik durumu nasıl ki haklara sahip olmasını etkilemiyorsa insan hakları savunucusu olmasının önünde de engel değildir. Bu mücadeleyi gönüllü de yürütülebilir, mesleğinin bir parçası olarak da.

Tabi ki, insan hakları savunucularının sahip olması veya zaman içerisinde öğrenip, içselleştirmesi gereken bazı temel özellikler var.

Bunların en başında insan hakları prensiplerinin bir bütün ve birbirinden ayrılmaz olduğu gelir.

Örneğin, insan hakları mücadelesi yürütürken kadın, mülteci, LGBTIQ vb. haklarına inanmamak bir kişinin insan hakları savunuculuğundan uzaklaşması demektir. Mücadelemiz içerisinde sık bir biçimde vurguladığımız bir hakkın ihlali diğer hakların da ihlaline yol açar. Bu bakımdan, insan haklarının bütüncüllüğüne ve herkes için olduğu prensibine inanmak, bu prensibi içselleştirmek kritik önemdedir.

İnsan hakları savunucusu olmanın önündeki tek engel kişinin şiddete yaklaşımı ile ilgilidir. Mücadelemiz ihlallere karşı mağdurlara destek olma, raporlama, savunuculuk, lobicilik, kampanya vb. faaliyetlerini yürütürken çeşitli yol ve yöntemler kullanabilir. Bu yol ve yöntemler arasında şiddete asla yer yoktur.

İnsan hakları savunucusu olmanın yaygın özelliklerinden birisi de farklı düzeylerde de olsa sürekli baskıya maruz kalmaktır. Bilhassa baskıcı hükümetler, otoriter rejimlerde insan hakları savunuculuğunun en olağan faaliyetleri bile idari veya adli soruşturmanın konusu olabilir.

Böylesi zorlu ortamlarda insan hakları savunucularının kendilerinin veya aile üyelerinin, sevdiklerinin tehdit edilmesi, yurtdışına veya şehir dışına çıkış yasağı hatta kimi durumlarda ev hapsi, fiziksel şiddete maruz kalması, cezaevine konulması, zorla kaçırılması ve hatta öldürülmesi riski her daim var.

Kısacası, insan hakları prensiplerinin geniş kapsamı ve insan hakları savunucularının profilinin çeşitliliği gibi baskı pratikleri de çeşitlidir.

Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiserliği’nin 18 Haziran’da yayınladığı açıklamaya göre 2024 yılında 502 insan hakları savuncususu öldürüldü. Ayrıca, 2024’te 123 insan hakları savunucusunun da zorla kaybedildiğini de not etmek gerekir. BM’nin bu en ağır iki kategori verisi toplam 625 insan hakları savunucusu dostumuzun yaşamdan, mücadeleden ve sevdiklerinden koparıldığını gözler önüne seriyor. Bir yılda en az 625 insan hakları savunucusu günde iki dostumuzun eksilmesi anlamına geliyor.

2025 yılında durumun daha iyiye gittiğini gösteren herhangi bir gösterge bulunmuyor. Gazetecileri Koruma Komitesi’nin (CPJ) verileri 2025 yılında şu ana kadar 58 basın emekçisinin öldürüldüğünü gösteriyor. 58 basın emekçisinden 42’sinin İsrail ve İşgal Altındaki Filistin Topraklarında olması silahlı çatışma, savaş, soykırım koşulları ile insan hakları savunuculuğu faaliyetlerini özgür bir biçimde yürütme arasındaki ters orantının en bariz örneklerinden birisi olarak karşımıza çıkıyor. CPJ’nin verilerinin insan hakları savunucularına yönelik baskının sadece bir........

© Bianet