Barışa ihtiyacımız artıyor
En güzel düşümüz barış kendiliğinden gelmeyecek.
1 Eylül’ü geride bıraktık ama barış mücadelemiz devam ediyor. 1 Eylül vesilesiyle barış yanlısı kurumlar, kişiler mesajlar yayınladı, etkinlikler düzenledi.
Öte yandan, Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu 30 Kasım 1981’de gerçekleştirdiği 77. Oturumunda kabul ettiği A/RES/36/67 sayılı kararına göre Dünya Barış Günü 21 Eylül’de kutlanıyor. Karar önergesi “Tüm halklar, milletler içerisinde ve bu halklar, milletler arasında barış ideallerinin hatırlanması, güçlendirilmesi için resmi olarak Barış Günü ilan edilmiştir” demektedir.
BM 1981’den 2001’e kadar 21 Eylül’de Barış Günü olarak kutladıktan sonra 7 Eylül 2001’deki Genel Kurulu 55/282 sayılı kararı ile bugünü küresel ateşkes ve şddetsizlik günü olarak kabul etti. Ateşkes ve şiddetsizlik barışa giden yolun olmazsa olmaz koşullarıdır.
Yazının diğer bölümüne geçmeden Türkiye’de dünyanın geri kalanından şanslıyız zira barış çabamızı görünür kılmak için iki günümüz olduğunu not edeyim.
BM bu yılki temasını Barışçıl Bir Dünya İçin Hemen Harekete Geç! olarak belirledi. Dünyanın içinden geçtiği çatışmalı dönemi, sağcı iktidarların baskıcı politikalarının arttığı, kapitalist sistemin insanlara ve doğaya her gün daha fazla zarar verdiği koşulları düşününce yerinde, anlamlı ve geçerli bir slogan.
Ancak, BM’nin bilhassa karar vericileri savaşlar, silahlı çatışmalar ve şiddet karşında neden etkili olmadıkları üzerine kafa yormalı ve daha fazla gecikmeden harekete geçmelidir. Seçilen sloganın kendi iç mekanizmalarına yönelik de bir mesaj olduğu kanaatindeyim. BM mevcut işleyişi ile insan hakları ihlallerini önleme konusunda yetersiz kalıyor.
BM sistemi de dahil uluslararası toplumun insan haklarının korunması ve geliştirilmesine yönelik sorumlulukları, oynayabilecekleri roller konusundaki eksikliklere ilişkin en güncel metin TİHV tarafından tam da 21 Eylül Barış Gününde açıklandı. İstanbul Bildirisi: Küresel İnsan Haklari Krizine Karşı Mücadele Çağrısı başlıklı metin TİHV’in 18-19 Mayıs’ta İstanbul’da düzenlediği etkinlikte bir araya gelen insan hakları savunucusunun onayladığı metin çok temel bir hususun altını çiziyor: siyasi irade erozyonu.
Barışın inşası gibi insan haklarının korunması, geliştirilmesine yönelik politikaların uygulanması da siyasi irade meselesidir.
Maalesef, uluslararası mekanizmaların başında gelen BM’nin mevcut işleyişinde siyasi irade erozyonu olmadığını söylemek mümkün değil.
2025 yılında Dünya Barış Gününü kutlarken dünyanın farklı yerlerinde hala savaşlar ve çatışmalar devam ediyor. Cenevre Üniversitesi Hukuk Fakültesi bünyesinde 2007’de kurulan ve bilhassa insancıl hukuk ile uluslararası insan hakları hukuku alanlarında çalışmalar yürüten Geneva Academy’nin [Cenevre Akademisi] verilerine göre 5 kıtada farklı düzeylerde 110 silahlı çatışma ve savaş devam ediyor. Sadece bu veri dahi BM’nin barış gününü ilan ederken belirttiği halklar, milletler içerisinde ve halklar, milletler arasında barış konusunun hala geçerli olduğunu ortaya koyuyor.
Akademin izlediği çatışmaların 45’inin Ortadoğu da devam ettiği gerçeği yaşadığımız coğrafyadaki şiddet riski ve insan hakları ihlallerinin ağırlığını, çeşitliliğini gösteriyor.
Savaş yaşam hakkı ihlali demektir. Savaş sağlık, barınma, beslenme, su vb. temel ihtiyaçların giderilememesi demektir. Savaş ve çatışma ortamında ifade özgürlüğü kullanılmaz ve bilgiye erişim engellenir zira savaş hakikatin ortaya çıkmasını engellemeyi amaçlar.
Barış ise yaşam hakkının korunmasını, ifade özgürlüğünün ve diğer insan haklarının rahatça kullanılabilmesini sağlar.
Savaş silah ve şiddet demektir. Maalesef, devletler silahlanmaya giderek artan oranda bütçe ayırıyor. Merkezi İsveç’te bulunan Stockholm Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü (SIPRI) 2024 raporu askeri harcamaların dünyanın her yerinde arttığını gösteriyor. Silahlı harcamaların sürekli olarak artması da silahsızlanma ve şiddet konusunun ne kadar geçerli olduğunun göstergesi.
Silaha harcanan para konusunda 2024 yılında da de ABD en önde. Bir önceki yıla göre % 5.7 artış gösteren silahlanma bütçesi 997 milyar dolara ulaştı. Rapor 997 milyar doların NATO’nun toplam harcamasının f’sına ve dünyadaki askeri harcamaların 7’sine denk geldiğine dikkat çekiyor.
SIPRI verileri Türkiye’nin 2024’te en fazla harcama yapan ülkeler sıralamasında 17. sırada olduğunu belirtiyor. 2023’teki sıralamada 19. sırada olduğumuzu not etmek gerekir.
Cenevre Akademisi’nin çatışmaların yarısının Ortadoğu’da yaşandığı verisine paralel olarak, SIPRI raporu da askeri harcamaların en fazla arttığı yer bölgeler ise Avrupa ve Ortadoğu’nu olduğunu belirtiyor.
Ortadoğu denildiğinde bugünlerde ilk olarak aklımız, yüreğimiz Gazze’de. SIPRI verileri İsrail’in 2024’teki askeri harcamalarının e artarak 46,5 milyar ABD dolarına ulaştığını gösteriyor. Rapor bu oranın 1967’deki Altı Gün Savaşından bu yana en yüksek oran olduğuna dikkat çekiyor.
İsrail’in silahlara bu kadar harcama yapmasının kaçınılmaz sonucu Gazze’de Filistinlilere uyguladığı soykırım oluyor. Son verilere göre, Gazze’de yaşamını yaşamını yitiren Filistinlilerin sayısı 65.000’i geçti. İsrail saldırılarında yaşamını yitirenlerin arasında kadın, çocuk, sağlık görevlisi, gazeteci vb. sivillerin olduğu 65.000 can. Ayrıca, yaralılar.
Binyamin Netanyahu hükümetinin Filistinlilere uyguladığı politika........





















Toi Staff
Gideon Levy
Tarik Cyril Amar
Sabine Sterk
Stefano Lusa
Mort Laitner
Ellen Ginsberg Simon
Gilles Touboul
Mark Travers Ph.d