Maarif modeli: Değişen müfredat, artan yük
“Kâğıt üzerindeki başarı, sınıftaki gerçeği değiştirmedikçe model sadece bir isimdir.”
Türkiye, eğitimin her dönemeçte yeniden tartışıldığı bir ülke. “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli” de bu tartışmaların son halkası. Milli Eğitim Bakanlığı, yeni modeli “yüzyılın eğitim vizyonu” olarak tanımlıyor. Ancak sahadaki öğretmenler, aynı vizyonu “yeni yükler, ek projeler ve bitmeyen evrak işleri” olarak deneyimliyor. Peki, Maarif Modeli Türk eğitim sistemine gerçekten ne kadar uygun?
Modelin felsefesi kulağa hoş geliyor: Bilgi, beceri, değer ve tutumun bütünleştiği bir eğitim sistemi. Yani sadece bilen değil, düşünen, hisseden ve değer üreten bireyler yetiştirmek hedefleniyor.
Ne var ki, eğitimde felsefe kadar zemin de önemlidir. Türkiye’de sınıf mevcutlarının kalabalıklığı, okul donanımlarının eşitsizliği, öğretmenlerin idari yükleri düşünüldüğünde, bu “bütüncül” yaklaşımın pratiğe dönüşmesi epey zordur.
Birçok öğretmen, yeni müfredatla birlikte kendini bir anda “proje yöneticisi”, “veri analisti”, “dokümantasyon uzmanı” ve “rapor yazarı” olarak buldu. Ders hazırlığıyla yetinmek artık mümkün değil. Öğretmen artık hem öğrenci rehberi, hem sosyal etkinlik koordinatörü, hem de proje yürütücüsü.
Maarif Modeli’nin getirdiği en görünür yeniliklerden biri “beceri temelli proje” uygulamaları. Ama bu uygulamalar, çoğu zaman “öğrenci merkezli öğrenme” yerine “öğretmen merkezli yük” haline geliyor.
Bir öğretmenle konuştuğunuzda duyacağınız ilk cümle genellikle şu oluyor:
“Ders anlatmaktan çok proje formu dolduruyorum.”
Bu serzeniş boşuna değil. Proje tabanlı sistem, kâğıt üzerinde öğrenciyi etkinleştirmeyi amaçlıyor ama fiiliyatta öğretmene ek iş çıkarıyor. Özellikle kırsal bölgelerde ya da teknik altyapısı zayıf okullarda bu süreç tam bir idari karmaşaya dönüşüyor.
Maarif Modeli, şehir merkezindeki donanımlı bir okulda başka, köy okulunda bambaşka yaşanıyor.
Birinde robotik setleriyle deney yapan öğrenciler, diğerinde hâlâ fotokopiyle materyal çoğaltan öğretmenler var. Model, eğitimde fırsat eşitliğini önceleyen bir felsefeye sahip olsa da, sahadaki eşitsizlikler nedeniyle ideal ile gerçek arasında derin bir uçurum oluşuyor.
Oysa bir eğitim modeli, en zayıf halka kadar güçlüdür.
Yani Diyarbakır’daki bir öğretmen, İstanbul’daki meslektaşıyla aynı imkânlara sahip değilse; modelin adı ne olursa olsun, sonuç değişmez.
Eğitim politikaları genellikle “öğrenci merkezli” söylemlerle başlar, ama sonunda bütün yük öğretmenin omzuna biner.
Maarif Modeli de bundan nasibini aldı. Öğretmenden beklenen sadece ders anlatmak değil; aynı zamanda öğrenci gelişim raporlarını tutmak, velilerle düzenli toplantılar yapmak, okul projelerine katılmak, ölçme değerlendirme formlarını doldurmak, sistem raporlarını girmek… Liste uzayıp gidiyor.
Böylesine çok yönlü bir görev tanımı, öğretmeni “nitelikli rehber” olmaktan çok “bürokratik memur” haline getirme riski taşıyor.
Oysa eğitimde en kıymetli unsur hâlâ öğretmen-öğrenci ilişkisidir.
Bu ilişkiyi güçlendirmek yerine idari yüklerle boğmak, modelin özünü zayıflatır.
Maarif Modeli, uzun vadede doğru bir yönelim olabilir.
Ancak bu dönüşümün başarılı olabilmesi için üç temel koşulun yerine getirilmesi gerekir:
Yeni müfredatı anlamak ve içselleştirmek için kapsamlı hizmet içi eğitimler zorunludur.
Her dönüşüm süreci sabır ister. Model bir gecede uygulanamaz; kademeli geçiş ve pilot uygulamalar gerekir.
Her okulun aynı başlangıç çizgisinde olması sağlanmadıkça, modelin sürdürülebilirliği tartışmalı kalır.
Maarif Modeli bir modelden fazlasını temsil ediyor: Türkiye’nin eğitime bakışındaki yeni bir dönüm noktası.
Ancak unutulmamalı ki, hiçbir eğitim modeli, onu uygulayan öğretmen kadar güçlü değildir.
Eğer öğretmen bu modelin parçası değil, sadece “yürütücüsü” olursa; sistem bir kez daha kâğıt üzerinde kalacaktır.
Gerçek dönüşüm, müfredat değiştiğinde değil, öğretmen nefes aldığında başlar.
(AÖ/NÖ)
Brezilya’nın en büyük ikinci kenti Rio de Janeiro, geçtiğimiz hafta tarihinin en kanlı çatışmasına tanıklık etti. 28 Ekim Salı günü ‘favela’ denen yoksul mahallelere düzenlenen uyuşturucu çetesi operasyonunda şiddetli çatışmalar çıktı. Tam 2 bin 500 polis ve askerin katıldığı operasyon sabah erken saatlerde başladı. Çıkan çatışmalarda şimdiye kadar hayatını kaybedenlerin sayısı artarak 4’ü polis 132 kişiye yükseldi.
Federal Hükümet ile operasyonun sorumlusu Eyalet Hükümeti arasında ise ciddi görüş ayrılıkları var.
Olayın toplumsal yankıları da sürüyor. Penha Mahallesi sakinleri, operasyonda ölen 72 kişinin cesedini Sao Lucas Meydanı’nda toplayarak şiddeti protesto etti.[1] Mahalleliler, Rio de Janeiro Eyalet Valisi Cláudio Castro’ya karşı öfkeli. Cenazelerin üzerine serilen pankartta Vali hakkında ‘katil’, ‘terörist’ ve ‘kasap’ gibi ifadeler yer aldı.
Vali Castro şehrin “savaş halinde olduğunu” söyledi ve düzenlenen operasyonun 2010’dan bu yana bölgede yapılan en kapsamlı polis harekâtı olduğunu dile getirdi. “Artık sıradan suç yok, bunun adı narko-terörizm” dedi.
Castro, ABD Başkanı Donald Trump’ın müttefiki aşırı-sağcı eski Brezilya Devlet Bakanı Jair Bolsonaro’nun liderlik ettiği Liberal Parti’den (PL) geliyor. Bolsonaro’yla sıkı ilişkilere sahip. Tabii Yüksek Mahkeme, Bolsonaro’yu 2022 seçimlerinin ardından demokratik düzeni ortadan kaldırmaya yönelik darbe planı kurmak suçundan 27 yıl 3 ay hapis cezasına mahkûm etmişti.[2]
Eyalet yönetiminden yapılan açıklamada, uyuşturucu operasyonunun Comando Vermelho (Kızıl Komutanlık) gibi ülkenin en büyük suç örgütlerini hedef aldığını söylendi. Tutuklananlara ve ele geçirilen silahlara dair veriler paylaşıldı. Brezilya için favelalarda yaşanan silahlı çatışmalar yeni bir gündem değil. Asıl dikkat çekici olan, ölü sayılarının daha önce hiçbir zaman bu seviyelere ulaşmış olması.[3]
En az 132 kişinin hayatını kaybetmesi, Brezilya Devlet Başkanı Lula da Silva’yı da şaşırttı. Adalet Bakanı Ricardo Lewandowski, Lula’nın yaşananlardan ‘şaşkınlık’ duyduğunu ve Federal Hükümet’e operasyon öncesinde bir bilgi verilmediğini söyledi. Lewandowski, “hayatını kaybeden masumların ailelerine” başsağlığı diledi. Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Ofisi de olayı ‘dehşet verici’ olarak niteledi.
Castro ise çatışmanın büyük bir bölümünün mahalle yakınlarındaki ormanlık arazide yaşandığını ifade ederek kendisini savundu. “Çatışma günü kimsenin ormanda öylesine dolaştığını zannetmiyorum. Bu yüzden suçluları kolayca ayırt edebiliyoruz” diyen Castro sözlerini şöyle sürdürdü: “Suçlular, Rio polisine karşı bomba yüklü........© Bianet





















Toi Staff
Gideon Levy
Tarik Cyril Amar
Stefano Lusa
Mort Laitner
Sabine Sterk
Robert Sarner
Ellen Ginsberg Simon
Gilles Touboul