menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Yaşamı da ölümü de değersizleştirilenler

59 1
30.10.2025

2016 yılının sonbaharıydı ve o gün benim Akhtamar adasına ilk gidişimdi. Kilisenin dış cephe kabartmalarından birinin önünde ne kadar kaldım bilmiyorum ama birden kulağımın dibinde “nasıl da güzel yapmışlar değil mi, bugün bile yapamazlar” diyen bir erkek sesiyle daldığım düşüncelerden sıyrıldım. Orta yaşlı bir çift duruyordu yanımda. O zamanlar televizyonlarda sıkça görüldüğümden beni tanımışlardı. “Anneannem” kitabımı okuduklarını, Hrant Dink cinayeti davasını takip ettiklerini söylediler. Bir süre ayakta sohbet ettikten sonra kadın elimden tutarak beni daha tenha bir yere sürükledi, “gel ki sana ne anlatayım” dedi.

Hep birlikte oturacak bir yer bulduk ve kadın anlatmaya başladı, eksik bıraktığını düşündüğü yerleri de erkek tamamlıyordu.

“Ermenileri vurduklarında bizim köyden birisi güzel bir Ermeni gelinini kuma (ikinci eş) olarak almış, bu gelinin bir de oğlu varmış. Kadın oğlunun da hayatını kurtarma sözü alarak kumalığı kabul etmiş. Maryam’mış adı, bütün yakınları öldürülmüş, o oğluyla birlikte bu adamın evine sığınarak hayatta kalabilmiş. Çok geçmeden bir gün Maryam tarlada çalışırken oğlunu öldürüp kuma olarak gittiği evin ahırına gömmüşler, üzerini de kapatmışlar. Maryam tarladan dönmüş, oğlunu bulamamış deliye dönmüş, bütün köy bu cinayeti ve cinayeti işleyenleri biliyormuş ama hep birlikte susmuşlar.”

Günlerce, aylarca, yıllarca oğlunu aramış Maryam, feryatları yeri göğü inletmiş, ağlamaktan gözlerine kara sular inmiş ama köylü susmuş. Hakikati öğrenemeden, oğlunun ölü bedenine, kemiklerine bile kavuşamadan bu dünyadan göçüp gitmiş Maryam.

Köylü susmuş, Maryam’a kimse söylememiş ama bu hikâye unutulmamış, bir suç ortaklığının sırrı gibi kuşaktan kuşağa aktarılmış.

Doksanlı yıllarda, bu cinayetin üzerinden yıllar........

© Agos