menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Tasavvufun Tarihi, Şirk Unsurları ve Kur’an’a Aykırılıkları

21 0
28.08.2025

9. yüzyıldan itibaren bazı sufiler, İslam’ın ana akidesinden sapma sayılabilecek yeni fikirler öne sürmeye başladılar. Horasan ve Bağdat civarında gelişen erken tasavvuf ekolleri arasında Bayezid Bestâmî söylemleriyle (Kendimi tenzih ederim ben en yüce olan Rabbimin kendisiyim) ve Hallâc-ı Mansur gibi isimler, “Enel-Hak” (Ben Hakk’ım) veya Sübhâni (Ben yüceyim) gibi şathiyat (mistik coşku, taşkın sözler) söyleyerek büyük yankı uyandırdılar Bu ifadeler hulûl (Tanrı’nın insan bedenine girmesi) veya ittihad (kul ile Allah’ın özdeşliği) anlamına geldiği için, Hallâc gibi sufiler dinden dönmekle suçlanıp idam edilmiştir. Nitekim Hallâc-ı Mansur’un 922 yılında Bağdat’ta idamı, tasavvuf tarih yazımında önemli bir dönüm noktasıdır.

Hallâc-ı Mansur: “Enel-Hak” Söylemi ve Hulûl İnancı

Hallâc-ı Mansur Bağdat merkezli tasavvuf çevrelerinde dolaşan bir sûfî idi. Asıl adı Hüseyin bin Mansur olan Hallâc, en çok “Enel-Hak” (Ben Hakk’ım) demesiyle tanınmıştır. Hakk ismi Kur’an’da Allah’ın isimlerinden (el-Hakk: Mutlak Gerçek) biri olduğundan, Hallâc’ın bu sözü kendini Allah ilan etmesi anlamına geliyordu. Tasavvuf ehli, Hallâc’ın bu sözü aşka gelip kendinden geçerek (mest halinde) söylediğini, “Ben Allah’ım” demek istemediğini iddia etseler de tarihi kayıtlara göre Hallâc, kendi yazdığı Tevâsîn adlı eserinde de benzer iddialarda bulunmuştur. Örneğin Hallâc, Allah’ın kendi bedeninde zuhur ettiğini ima eden pasajlar kaleme almış ve bu görüşü sebebiyle devrin fakihleri tarafından küfre düşmekle suçlanmıştır. 922 yılında Bağdat’ta idam edilerek tasavvuf tarihinin ilk öldürülen kişisi olarak tarihe geçmiştir.

Hulûl, ilahî varlığın veli kulların bedenine girmesi, onda tecessüm etmesi demektir. Hallâc, “Allah ben’de tecelli etti, O’ndan başka bir şey kalmadı” manasında sözler etmiştir. Hatta ileri giderek İblis’i ve Firavun’u öven beyitler söylemiş, şeytanın ve küfür içindeki Firavun’un aslında Allah’ın rol verdiği hakikî veliler olduklarını iddia etmiştir.Hallâc’a göre “her şey Allah’ın bir parçası” olduğundan, şeytanın Adem’e secde etmemesi bile tevhid aşkından kaynaklanan asil bir davranıştır! Bu korkunç görüş, Kur’an’ın temel öğretileriyle taban tabana zıttır: Kur’an’da İblis lanetlenmiş bir isyankâr, Firavun ise helak edilmiş bir zorbadır ve hiçbir olumlu sıfatla anılmazlar. Hallâc’ın vahdet-i vücudcu yaklaşımı, mutlak iyi-kötü ayrımını flulaştırdığı için Kur’an’a göre sapkın bir düşüncedir. Nitekim Kur’an, “İçlerinden kim ‘Ben, O’ndan başka bir ilahım’ derse biz onu cehennemle cezalandırırız” diye buyurarak (Enbiyâ 21:29), Hallâc gibi ilahlık iddiasında bulunanları net şekilde mahkum etmektedir Tevhit dininde bırakın bir beşerin kendini ilah ilan etmesi, Allah’a ortak koşmak dahi en büyük zulüm olarak tanımlanmıştır. Lokman sûresi 13. ayette Hz. Lokman oğlunaAllah’a ortak koşma, çünkü şirk gerçekten çok büyük bir zulümdür diye nasihat ederek şirk fiilinin adalet dışı bir haksızlık olduğunu vurgular. Hallâc’ın “Enel-Hak” demesi ise müşriklerin Allah’a ortak koşmasından bile öte, bizzat kendini ilah mertebesine yükseltme küstahlığıdır ki bu sözün İslam’da asla yeri yoktur.

Hallâc-ı Mansur’un trajik sonu idam edilişi Kur’an perspektifinden bakıldığında yanlıştır. Elbette hiç kimse inancından dolayı zorlanmamalı veya öldürülmemelidir (bkz. Bakara 2:256, Yunus 10:99). Hallâc’ın öldürülmesi, suçu her ne olursa olsun hukuken haddi aşan bir cezalandırma idi ve nitekim zalimleri mazlum durumuna sokmuş, onun öğretilerine sempatinin artmasına yol açmıştır. Hallâc’ın açtığı yolda, daha sonra İbn Arabî ve Mevlânâ gibi sufiler teorik çerçeveyi genişletmiştir.

Özetle, Hallâc-ı Mansur hulûl inancını İslam toplumuna sokan öncü isimlerden olup şirk unsurlarının tasavvufa sızmasında öncü olmuştur Onun Tevâsîn’inde dile getirdiği fikirler, binlerce yıllık pagan mistisizmin İslami terimlerle yeniden paketlenmiş halidir.Kur’an ise Allah’ın yaratılmış hiçbir şeye hulûl etmeyeceğini, O’nun hiçbir şeye benzemediğini (Şûrâ 42:11) ve insana “şahdamarından daha yakın” olsa da (Kaf 50:16) zatı itibariyle münezzeh olduğunu bildirmektedir. Allah, insanda tecelli etmez; insan haşa Yüce Allah olmaz. Hallâc’ın düştüğü hata, tevhid inancını hulûl ile karıştırmak olmuş ve bu sapkınlık İslam’ın temel akidesine aykırı bulunduğundan Kur’an ayetleriyle çelişmiştir.

11.-12. yüzyıllarda tasavvuf, daha sistematik bir öğretiye dönüşmeye başladı. İslâm coğrafyasının genişlemesiyle birlikte, tasavvufa Hind ve İran dinlerinden, Yunan-Neoplatonik (Her şeyin kaynağı Bir’dir. Evren Bir’den taşmıştır. Tekten sudur) felsefeden ve Hristiyan manastır geleneğinden unsurlar sızdı. Vahdet-i vücud (varlığın birliği) gibi doktrinler, İslam’ın tevhid inancıyla bağdaştırılsa da gerçekte eski panteistik öğretilerin İslami kavramlarla ifade edilmesiydi. Bu yüzyıllarda ayrıca tasavvuf tarikatlar şeklinde kurumsallaştı: Kadiriyye, Yeseviyye, Rifaiyye, Nakşibendiyye, Mevleviyye gibi tarikatlar piramidal bir silsile ve disiplinli bir zikir uygulamasıyla ortaya çıktı. 12. yüzyılda yaşayan Abdülkadir Geylânî, kendi kitaplarında kerametleri olduğunu yazmasa da öğrencileri tarafında şirkleştirilmişti. Hem halka vaaz veren bir âlim hem de mucizevi kerametleri olduğu rivayet edilen bir evliya olarak anılıyordu. Bu dönemde tasavvuf artık “İslam’ın batınî yorumu” olarak kabul görmeye başlamış, hatta İmam Gazâlî gibi büyük âlimler tasavvufun başka yönlerini eserlerinde savunarak ona meşruiyet kazandırmışlardır.

Gazali; Tasavvufu Sünni İslam’a entegre eden kişi olarak bilinir. Tasavvufu şeriatın ruhu olarak gördü. İhyâ-u Ulûmi’d-Dîn adlı eseriyle tanınır. İhyâ-u Ulûm, adından da anlaşılacağı üzere, dinin ihyası için özellikle kalp amellerine ve tasavvufî erdemlere vurgu yapar. Aklı ikinci plana atan bir görüş oluşturdu. Dönemin ünlü isimleri Farabi, İbni Sina’yı eleştirdi. Kalp gözü gibi kavramlara değindi. Gazâlî İhyâ’sında, tasavvuf büyüklerinin kerametlerini, gaipten haber verişlerini, rüyalar ve keşif yoluyla elde ettikleri bazı........

© Adil Medya