'Doğuya giden gemide Batıya koşan tayfalarız'
Kiraz Mevsimi adlı öykü koleksiyonu ve geçen yıl okuruyla buluşan Arsız Hayat adlı romanıyla tanıdığımız Aysel Karaca, çok yönlü bir edebiyat emekçisi. Editörlüğü ve dergiciliğinin yanı sıra yaratıcı yazarlık dersleriyle biliyoruz onu. Karaca, atölyesinin en ilginç köşesini oluşturan eleştirel okuma derslerinde verimli, etkili ve hedefini bulan okumanın nasıl yapılacağına dair tüyolar veriyor.
Yeri gelmişken Aysel Karaca’nın yakında İzmir'de katılacağı bir etkinliğinin duyurusunu da yapmış olayım...
Yazar, 26 Eylül - 5 Ekim 2025 tarihleri arasında "Homeros’un Bornova’sında” sloganıyla düzenlenecek olan 6. Kitap Günleri'nde bir söyleşiye katılacak. Edebiyat Dostları Derneği'nin hazırladığı ve 26 Eylül saat 16:00 - 17:00 arasında Bornova Büyükpark - Sahne Odysseia'da düzenlenecek etkinlikte Aysel Karaca, yazar Berrin Yelkenbiçer ile birlikte "Tanpınar'dan Cortazar'a Edebiyat Dersleri'ne" başlıklı bir söyleşi gerçekleştirecek.
Karaca ile romanı Arsız Hayat'ı konuşurken konu ister istemez kadınlara geldi. Onunla romanının kadın kahramanlarından Güliz üzerinden modern hayatın içinde ataerkil düzene hapsolmuş ve sistematik bir biçimde ezilen kadınları konuştuk.
BÜYÜYEREK, ÇOĞALARAK YÜRÜYORUZ
Bir yazarsınız ancak aynı zamanda kitapları irdeleyen taraftasınız. Bu iki uğraşın birbirini destekleyen ya da birbirinin olumsuz etkileyen yönleri var mı?
Yaklaşık yirmi iki yıl önce denemeler yazarak başladım edebiyata. Sonra öykü dahil oldu işin içinde. Fakat her zaman edebiyat aşkıyla yanan yüreğim yazmakla yetinemediğinden, dernekler ve dergilerle de hemhal olmaya, kollektif çalışmaların içinde yer almaya başlayınca çok şapkalı bir edebiyatçıya dönüştüm: İstanbul’a taşındıktan iki yıl sonra hocalık girdi devreye ve atölyeler yapmaya giriştim. Sonra yine dergicilik ve derken editörlük. Dergi editörlüğüyle başlayan süreç zaman
İçinde kurmaca editörlüğüne doğru evrildi. Böylece pek çok şapkayla birlikte gezinmeye başladım. Yazar, hoca, yayın yönetmeni ve editör.
Bunca uğraş yorucu olmuyor mu?
Doğrusunu isterseniz bu durumdan hoşnudum, zira öğretmenlik doğuştan var kanımda. Paylaşmadan edemiyorum. Bu vesileyle hem öğrenip hem etrafa ışık saçmaya devam ediyorum. Dezavantajları da var elbette bu durumun. Kişisel üretimimi sekteye uğratıyor örneğin, bunu inkâr edemeyiz; gelen dosyaları her zaman kendi dosyamdan önde tutarım. Biraz da kişiliğimdeki iş bitirici tarafın zafiyetinden kaynaklanıyor tabii bu. Yine de şikayetçi değilim, birlikte yol almayı seviyorum. Büyüyerek, çoğalarak yürüyoruz.
SORUMLULUKLAR GİDEREK AĞIRLAŞTI
Uzun yıllar öğretmenlik yaptınız. Burada da edebiyata zaman ayırma açısından sıkıntılar doğmadı mı?
Yazarlık öğretmenliğimin 14. yılında devreye girdi. Yani 28 yıl öğretmenlik yaptığıma göre yolun yarısından sonra ikisini birlikte yürütmeye çabalamışım. İlk yıllar sadece yazdığım ve gecelerimi bu işe ayırdığım için fazla sorun yaşamadım. Ancak işin içine yazmanın dışındaki işler ve sorumluluklar da girince (Atölyeler, dergicilik vb.) özellikle son beş yıl zor geçti diyebilirim. İkisine de yetişmekte zorlanıyordum. Zira çok idealist, her türlü gönüllü, sosyal aktivite de başı çeken, ulusal projelerde görev alan aktif bir öğretmendim. Çocukları çok önemsiyorum ve seviyorum. Fakat branşım edebiyat değildi ve edebiyat aşkı ağır bastı. Hem çocuklara hem kendime haksızlık yapmamak adına bir seçim yaptım. Edebiyatla devam ediyorum…
BİR PANDEMİ SLOGANI OLARAK "PANZEHİRİMİZ EDEBİYAT"
Artık basılı dergilerden ziyade dijital edebiyat dergileri var. Bu durum işin ruhunu öldürdü mü?
Dünya organik bir yaşamdan sentetik bir yaşama doğru yol alıyor. Bir kitap kurdu ve çocukluğu, dergi, gazete, ansiklopedi okuyarak geçmiş biri olarak kaybettiğimiz o analog yaşamı çok özlüyorum ama işin bir de realitesi var. Nostaljik hayallerle elimizde tutamayız buraları. Gençler ve çocuklar daktilo nedir bilmiyor. Bir sonraki kuşak masa üstü bilgisayar nedir onu bilmeyecek. En büyük hayalim basılı kitabın sonsuza dek yaşaması elbette. Ama ne kadar dayanır emin değilim. Şu an killere basılı Sümer yazıları bize ne kadar ilkel geliyorsa belki yüz yıl sonra kitap ve basılı herhangi bir şey de öyle gelecek. Demem o ki çağın ruhuna uyum sağlamak zorundayız, başka yolu yok.
Ya sizin derginiz... Panzehir?
Panzehir Dergi pandemiden kısa bir süre önce kuruldu ve pandemiyle hız kızandı. Altı yıl gelmiş geçmiş bile. Panzehir Dergi, Derya Erkenci editörlüğünde ve Zerrin Saral, Aysel Karaca yönetiminde yol alıyor. Yayın kurulundaki diğer arkadaşlarımın da desteğiyle edebiyat ve kültür alanında değerli işler yapmayı sürdürüyoruz. Atölyeler, söyleşiler ve etkinlikler de gücümüz güç katıyor. Tüm edebiyat severleri aramıza bekleriz. Panzehirimiz edebiyat.
Bunca uğraş içinde size şifa veren, panzehir etkisi yaratan hangisi?
Uzun yıllar öğretmenlik yaptığımdan hocalık kanıma işlemiş olmalı. Fakat ruhen de buna çok teşneyim. Başta da söyledim. Bilgiyi paylaşmak büyük mutluluk benim için. Ve yaşadığım sürece hep meraklı biri oldum. Okumadan, öğrenmeden yaşayamam. Bu yaşam mottom belki de. Gerçek yaşam sözcüklerin içinde… Bunun için de yazıyorum. Ve fakat bunca........





















Toi Staff
Gideon Levy
Tarik Cyril Amar
Stefano Lusa
Mort Laitner
Sabine Sterk
Robert Sarner
Andrew Silow-Carroll
Constantin Von Hoffmeister
Ellen Ginsberg Simon
Mark Travers Ph.d