Yaşamı savunmak
Dünyanın her yanından gelen kötü haberlerle uyanıyoruz güne. Gazze’de açlıktan, bombalardan ölen çocukların görüntülerini izlerken, bu utanca, kıyıma, çığlığa sessiz kalanları linçliyoruz.
Memleketin hali iç karartıcı! Gözaltılar, tutuklamalar, hapisler, işkenceler... Kadın ölümleri, sokak ortası kargaşa, kavga; doğaya yönelik kıyımlar, yoksulluk, açlık görüntüleri, orman yangınları…
Umudun boynu bükük! Sevinci, coşkuyu, insan gibi yaşamayı, kucaklaşmayı, onurlu, erdemli yönetimleri, “hak, hukuk, adalet” kavramlarını, yargı bağımsızlığını çok çok özler olduk.
Huysuz, tuz denizi bir Temmuz’dan çıkıp Ağustos’un kucağına düştük! Ağustos da yangın yeri. Ah ben bu Ağustos’a kızamıyorum, kıyamıyorum işte! Bağışlayın.
Bilirim ki Ağustos da yakıcı güneştir, kızgın sıcaktır, buhardır, ter nehridir; ama her Ağustos benim için özeldir, önemlidir, değerlidir…
Hele 4 Ağustos… Yaşamımda ayrıcalıklı olan en önemli gündür.
1946 yılının 4 Ağustos günü Antep’in çiçeği burnunda yeni ilçesi Oğuzeli’nde gözümü açmışım. Denir ki Abdal Zeko’dan kiralanan kerpiç evde.
Babam “ Zabıt kâtibi Selahattin bey, annem terzilik de yapan Hayriye Hanım, sesi güzel kendi güzel ablam Gönül, ağabeyim Yaşar; benimle beşlemişiz........
© 9 Eylül Gazetesi
