menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Cumhuriyetin felsefesi ve erdemi

17 17
17.11.2025

Ulusal bayramlar, her devlet, her ulus, her toplum için önemlidir. Numaracı cumhuriyetçiler, yetmez ama evet takımı, FETÖ’nün solcuları, etnik ayrılıkçılar, din tacirleri, inanç hortumcuları, ulusal bayramları “resmi söylem, yavan kutlamalar, devlet merkezli tarih yazımı, ulus inşası, otoriter yaklaşım, popülizmin zirvesi” gibi görüp, gösterip, küçümseyip, yok saysalar da, milli bayramlar her ülkede, değişik biçimlerde kutlanırlar. ABD’den Avustralya’ya, Çin’den Rusya’ya, Küba’dan Fransa’ya kadar her ülke, kendi siyasal, toplumsal, kültürel, tarihsel yapısına, kendi olanaklarına, kendi kutlama anlayışına göre kutlar bayramlarını. O nedenle, bu kutlamaları görmezden gelmek, gerçekçi değildir. Bilimsel ve nesnel de değildir. Olsa olsa cehaletin ürünüdür ki, ülkemizde yaygındır bu liberal cehalet. Hele de akademide, siyasette, medyada örgütlüdür.

Bayramlar; duygusal boyutları, tarihsel boyutları, siyasal ve ideolojik boyutları, toplumsal, kültürel boyutları yanında, siyasal bir muhasebe yapmanın da gerekçesidirler aynı zamanda. Bu nedenle, en büyük bayramımız olan Cumhuriyet Bayramını, diğer tüm bayramlarımız gibi, hem bir övünç hem bir siyasal muhasebe vesilesi olarak görmek gerekir. Geçen 102 yılda, neyi nasıl yaptığımızı bilmek, neleri neden yapamadığımızı sorgulamak zorunludur çünkü.

1923’te Gazi Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde kurulan Cumhuriyet, Kurtuluş Savaşı’nın ürünüdür. O nedenle Cumhuriyetin, siyasal anlamda halkçı, toplumsal, sınıfsal anlamda halkçı, kültürel anlamda halkçı yönelimi, Kurtuluş Savaşı yıllarında olgunlaşmıştır. O dönemin koşullarında mümkün olan en geniş katılımla, 23 Nisan 1920’de açılan Türkiye Büyük Millet Meclisi, yani Gazi Meclis, Kurucu Meclis; en sert tartışmaların yapıldığı demokratik bir meclistir. Bu Meclisin kabul ettiği 1921 Anayasası’nın temelinde de, 1920 Halkçılık Beyannamesi vardır.

Kurtuluş Savaşı’nı, Meclis iradesi ve Meclis idaresi altında yürütmüştür Türk halkı. Devletleşirken milletleşmiş, milletleşirken de devletleşmiştir savaş koşullarında Bu nedenle tabandan örgütlenmeyle katılım, demokratikleşmeyle halkçılık arasında yakın bir ilişki vardır. Bülent Tanör’ün tanımıyla, savaş demokrasisidir bu. Bir bölümü de, Mustafa Kemal Paşa’nın 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkmasından önce, Anadolu’da toplanan irili ufaklı yerel kongreler, Mustafa Kemal Paşa’yla birlikte ulusal bir bakış açısına, ulusal bir örgütlenmeye,........

© 12punto