Hangi stratejiyle hangi otonomi?
Türk dış politikası alanında konuşan ve yazan akademisyenler olarak bir süredir zihnimizi meşgul eden bir kavram var: Stratejik otonomi. Türkiye’nin özellikle 2010’lu yılların ikinci yarısından itibaren Batı (ABD, NATO ve AB) ile ilişkilerinin bozularak “Batı dışı” ülkelerle hizalanmaya girmesini, Türk dış politikası literatüründe bu kavram üzerinden sıkça tartıştık. Tartışmaya da devam ediyoruz…
Açıkçası, ben Türk dış politikasına uzun erimli baktığımdan Türkiye’nin farklı bir arayışa girmesinin yeni bir olay olmadığını, bunun yüz yıllık süreçte sistemin izin verdiği ölçüde zaman zaman ortaya çıkan bir yönelim olduğunu birden fazla yerde belirttim. Ama en sonuncusu da olmak üzere otonomi meselesinde rol oynayan – sistem ya da bölgesel alt sistemlerdeki değişim ya da liderlik gibi – bazı faktörleri de incelemeye çalıştım. Zira konuya bilimsel ciddiyetle yaklaşmak bunu gerektirir.
Ancak ve ancak, geçtiğimiz haftadan beri artık dış politikanın neredeyse tek ve genel bir faktöre indirgendiğini düşünüyorum: içteki siyaset. “Stratejik” sıfatını zaten anlamsız bulduğum otonominin ise, ille de analiz edilecekse, “ad hoc” (anlık) şeklinde analiz edilebileceğini ama bu konjonktürde ona da gerek olmadığını duyumsuyorum.
Fazla akademik yazdığımı........
© 12punto
