menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Eşitsizliklerle Yüzleşmeden Mutabakat Olmaz

11 0
09.07.2025

Popülist liderler, kuzuya “artık vejetaryenim” diyen kurttan farksızlar. Eşitsizliklerle yüzleşmeden mutabakat olmaz. Türkiye’nin ihtiyacı, geçmişi yücelten birlik anlatıları değil; hak temelli reformlar, eşitlik ve katılımla örülen yeni bir kalkınma hikâyesidir.

“Bu millet artık yaşayamayacak hale gelmiştir!” Trabzon, Ortahisar Belediye Meclisi’nde MHP Grup Başkanvekili Abdurrahman Kınalı’nın siyasi kimliğini bir kenara bırakarak sarf ettiği bu çarpıcı cümle, yalnızca meclis üyeleri arasında değil, farklı siyasi çevrelerde de takdir ve mutabakat buldu. Yıllardır farklı ekonomik krizlere tanıklık ettiğini belirten Kınalı, bugün içerisinde bulunduğumuz durumu “Yüzde 5 bin faizli Derviş günlerinden bile daha ağır” olarak tanımladı.
Aslında Kınalı’nın bu sitemi, ülkenin büyük çoğunluğunun derinden hissettiği ancak yüksek sesle dile getiremediği yakıcı gerçeği açığa çıkarıyor: Ekonomik sıkıntı artık siyasi sınır tanımıyor ve toplumun her kesimini derinden sarsıyor.

Türkiye, bir yanda ‘refah simülasyonu’yla avutulan, diğer yanda derinleşen eşitsizliklerle yorulan bir topluma dönüştü. Bugün gençler kredi çekerek ‘zengin gibi görünmeye’, emekliler asgari ücretle hayata tutunmaya çalışırken, toplumsal mutabakatın temeli olan ‘ortak gelecek inancı’ hızla eriyor.
Toplumsal mutabakat, yalnızca kimlikler arası anlayış ya da ortak hatıralarla değil; herkesin kendini içinde görebileceği, adil ve görünür fayda üreten bir kalkınma modeliyle mümkündür. Bu model, büyümenin sadece rakamlarda değil, hayatların içinde hissedilmesini; refahın simülasyon değil, gerçek paylaşım olduğunu gösteren bir toplumsal düzen gerektirir. Dolayısıyla mutabakat, “birlikte düşünmek” kadar “birlikte kazanmak” üzerine inşa edilmelidir.

Toplumsal mutabakat, ortak acılardan değil, ortak umutlardan doğar. Toplumsal mutabakat ancak herkes için görünür ve adil kazanımlar sunan bir kalkınma çerçevesiyle anlamlı hale gelir.
Geçmişte bu mutabakat, ortak hatıralar ve değerler etrafında şekillenebiliyordu. Bugün ise toplumsal mutabakatı oluşturmak, toplumun tüm kesimlerinin kendini kalkınma sürecinin içinde görmesine ve geleceğe aynı güvenle bakabilmesine bağlı. Ortak bir geçmiş kadar, herkesin yer bulabildiği kapsayıcı bir gelecek tasavvuru da artık belirleyici.
Bu mutabakatın zemini, derinleşen eşitsizliklerle yüzleşmeden kurulamaz. Eğitim, konut, istihdam gibi temel alanlarda ciddi uçurumlar var; gençler umutsuz, emekliler geçinemiyor, kadınlar ve dezavantajlı bölgeler sistemin dışında kalıyor. Hukuk ve siyaset hakkı farklı zümreler için farklı avantajlarla tanımlanıyor. Prof. Dr. Semih Akçomak’ın “Ahlaksız Büyüme” kitabında belirttiği gibi, büyüme kamu etiğiyle desteklenmezse sürdürülemez.

Bugün ekonomi büyüse de toplumsal güven ve birlikte yaşama iradesi zayıflamış durumda.
Gerçek mutabakat, herkesin kazançlı çıkabileceğine inandığı adil bir düzende mümkündür. Bu, farklı kimliklerin sessizce uzlaşması değil; herkesin kendini dahil hissettiği ortak bir zemindir. Aksi hâlde mutabakat, güçlü olanın sessizliği dayattığı bir düzene dönüşür.
Türkiye’nin ihtiyacı, geçmişi yücelten birlik anlatıları değil; hak temelli reformlar, eşitlik ve katılımla örülen yeni bir kalkınma hikâyesidir. Bunu kurmak için içerideki adaletsizlikleri tanımak ve dünyadaki dönüşüme ayak uydurmak şarttır. Çünkü........

© yetkinreport.com