BİR İNSAN ÜLKESİNİ VE MİLLETİNİ NASIL SEVMEZ?
Türkiye'de eğitim gören bir yabancı öğrenci, bâzı Türk arkadaşlarının, ülkelerini sevmediklerini, bir Avrupa ülkesinde yaşamayı tercih ettiklerini duyduğunda şaşırdığını söylemişti. Gerçekten de, kültür emperyalizminin etkisi altındaki birçok gencimiz, kendi kültürlerine, ülkelerine ve milletlerine yabancılaşıyorlar. Bunun da etkisiyle, yabancı bir ülkede yaşamaya can atıyorlar. Ne yazık ki, bu anlayış aydınlarımız arasında da oldukça yaygın. Batı kültür emperyalizminin etkisiyle, Batı hayranı olan aydınlarımız (ki, bu Tanzimat Dönemi'nden beri devam eden bir hastalıktır) milleti beğenmiyorlar; millî ve manevî değerlerimize Fransız oluyorlar. Okudukça, insanın aydınlanması, basiretinin açılması, dünyada yaşanan emperyalizm gerçeğini görmesi gerekirken, ne yazık ki, bizim okumuşlarımızın basireti körleniyor. Bu nedenle, inanınız, toprağını ekip biçen, ancak okuyup yazmayı bilen bir çiftçinin basireti çoğu zaman bir aydınınkinden daha güçlü olabiliyor. Çünkü, onun beyni zehirlenmemiş! O, Batı hayranı değil, bu ülkeyi, insanlarını ve toprağını seviyor.
Aydınların bu hastalıklı anlayışı hakkında, Prof. Çetin Yetkin, “Batılılaşma ve Kimlik Sorunu” adlı kitabında, şu çok önemli değerlendirmeyi yapmış:
“Ülkesi bir bakıma, kişinin anasıdır. Onun bağrında doğup büyürsünüz, kişiliğinizin ilk biçimlenişi onunla olur. Fakat, insan nasıl anasını seçemezse, üzerinde doğacağı toprak parçasını da seçemez. Bizim ülkemiz, anamız yoksul, geri kalmış… Doğru. Ama, varlıklı komşu çocuğunun güzel, bakımlı, kültürlü anasını kendinize ana edinemezsiniz. Kabul ederlerse sizi, belki onların evine gidip........
© Yeşilgiresun
