İmralı tutanağının gölgesinde siyaset
Bilindiği gibi, geçen yıl ekim ayında Bahçeli’nin DEM heyetini ziyaretiyle başlayan süreç hâlâ devam ediyor. Bahçeli’nin el sıkışmasından ve o meşhur “Öcalan gelsin, Meclis’te konuşsun” çağrısından sonra geçen yaklaşık beş ay, “Bir sürecin içindeyiz miyiz, değil miyiz?” tartışmalarıyla geçti. O dönemki tartışma programlarını hatırlayanlar bilir: “Biz artık bir sürecin içindeyiz” tespiti ve bunun resmen dile gelişi 27 Şubat’tan sonra oldu.
Söylemek gerekirse: Ekimde başlatılan girişler önemliydi, fakat sürecin kurumsallaştığı ve siyasi takvimin netleştiği tarih 27 Şubat’tır. “Peki 27 Şubat öncesini neden süreç olarak görmüyoruz?” sorusu makul bir itirazdır.
Şöyle ki: Barış süreçleri devleti merkeze alan bir stratejiyle, eğer hızlı başlatılıp hızlı sonuçlandırılmak isteniyorsa, tüm ana aktörlerin süratle sürece entegre edilmesini ve kolektif hareketi gerektirir. 27 Şubat’tan sonra yapılan resmi açıklamalara bakıldığında, sürecin hızlı ilerletilmesi fikri kamuoyuna yansıtıldı. Ancak ekim ayından 27 Şubat’a kadar geçen dönemde, Bahçeli ve DEM Parti dışındaki siyasi aktörler Kürt sorunundan ya da olası bir müzakere sürecinden konuşmaktan özenle kaçındı. İktidar cephesi de özellikle CHP’nin sürece odaklanmasını engellemek ve meseleyi kendi tabanına anlatmasını sekteye uğratmak için siyasi araçların tamamını kullandı.
18 Mart sonrasında kendi içine çekilen CHP hâlâ tam manasıyla toparlanabilmiş değil. CHP Genel Başkanı Özel’in ara sıra dile getirdiği ve “Biz de istiyoruz ama şu an yangın var” ruhunu taşıyan açıklamalarının pratikte karşılık bulamamasının arkasında bu siyasi izolasyon ve taban endişesi........





















Toi Staff
Sabine Sterk
Gideon Levy
Penny S. Tee
Waka Ikeda
Daniel Orenstein
John Nosta
Grant Arthur Gochin