Asimilasyon, inkar ve efendiye benzemek
Dil üzerine bilimsel çalışmalar yapan uzmanların üzerinde uzlaştıkları tarihsel bir gerçeklik vardır: Dil, kültür kavramıyla birebir bağlantılıdır; dar anlamda kültürün hem başat unsuru hem de en güçlü taşıyıcısıdır. Bu açıdan bakıldığında dili, kültürün kendisi olarak tanımlamak dahi mümkündür. Dil, bir toplumun ahlakını, estetik duygusunu, düşünme biçimini, tarihsel birikimini ve hafızasını yansıtır; toplumsal yaşam dil aracılığıyla ölçülür. Duygunun bilince çıkması, tarihsel hafızanın görünür olması, varoluşun ifade bulması ve kimliklerin anlam kazanması, ancak dil ile mümkündür.
İnsanlık ayakları üzerine kalkıp ilk kültürel öğelerini oluşturmaya başladığı andan itibaren el–göz koordinasyonu ile beyin gelişimi paralel bir seyir izlemiştir. Toplum dile kavuştukça yaşamın gerekçesi de güçlenmiştir. Bu çerçevede, dilin ulaştığı gelişim düzeyi aynı zamanda bir toplumun medeniyet seviyesinin en önemli ölçütü olarak kabul edilebilir. Bir toplum dilini ne kadar güçlü geliştirmiş, sanatsal ve estetik alanlarda ne denli yetkin kullanmışsa, kültürü ve yaşam düzeyi de o ölçüde gelişmiştir. Bu nedenle bir dilin kullanılmaması, asimilasyonu, başka dillerin egemenliği altına girmesi ve yok edilmesi, toplumun sömürgeleştirilmesi ve kültürel soykırıma uğraması anlamına gelir. Bu bağlamda dil kırımını insanlığa yönelik en ağır soykırımlardan biri olarak tanımlamak abartı değildir. Kürt Alevilerin son yıllarda kendi anadilleri ile cem erkanı yürütmemeleri bu dil kırım politikalarından dolayıdır. Yoksa ibadet dillerinin Türkçe olduğu gibi bilim dışı bir söylemle hiç alakası yoktur.
Dil ile kültür arasında birebir bir ilişki vardır. Kültür, insan toplumlarının zaman ve mekân içerisinde oluşturduğu yapısal ve anlamsal bütünlük olarak tanımlanabilir. Bu nedenle Alevi inanç süreklerinin dili, özelde de Reya Heq........





















Toi Staff
Gideon Levy
Tarik Cyril Amar
Stefano Lusa
Mort Laitner
Sabine Sterk
Robert Sarner
Ellen Ginsberg Simon
Mark Travers Ph.d