Barışın özneleşmesi
Bugün ihtiyaç duyulan şey, umut ya da iyimserlik değil; sorumluluk bilincidir. Barış, bir duygudan çok bir görevdir. Bu görevi yerine getirmek için ne devlete ne lütfa gerek vardır. Sadece cesarete, örgütlenmeye ve kolektif akla ihtiyaç vardır. Çünkü barış, ancak halkın kendi elleriyle kurduğu zaman gerçek olur
Sinan Cudi
Ya inanılmaz bir iyimserlik ya da korkunç bir kötümserlikle bakmak zorunda değiliz. Her olay ve olguyu bin yılların biriktirdiği duygu yoğunluğu ve neredeyse bir sigara yaprağı kadar incelmiş bir ruh haliyle değerlendirmek kimseye fayda sağlamaz.
İyimserlik ve kötümserlik arasında gelip gitmek, karşıda bulunan tehdit ve tehlikenin farkına varılmamasına yol açıyor. Bu konuda belirli bir yetkinliği yakalayanların da bunu nasıl bertaraf edebileceği konusunda yeterli bir fikir üretkenliği ve mücadele zenginliği yakalayamadığı ortada. Neticede karşı tarafın günlük propaganda bombardımanı içerisinde kendi haklı taleplerini dillendirme ve “çoğalma” eylemini gerçekleştiremiyor. Şikayetçi ve beklentili üslup neredeyse tüm demokratik, yurtsever kamuoyuna hâkim oluyor.
Bir anlamda beklentili bir ruh halinin yarattığı bu sonuç şüphesiz en çok da hayatını ve tüm varlığını barış için adayan Kürt halkı açısından olumsuz bir duruma yol açıyor. Birilerinden beklenen hiçbir talep istenen düzeyde ve ölçüde elde edilemez.
Barış, devletin veya herhangi bir iktidar odağının bir lütfu değildir. Barış, bir toplumsal inşadır; halkın kendi elleriyle kurduğu, yaşattığı ve koruduğu bir düzendir. O nedenle barışı istemek yetmez, onu üretmek gerekir. Fakat üretim, sadece maddi bir faaliyet de değildir. Barışı üretmek; bir toplumsal bilinç, bir siyasal tutarlılık ve örgütlü bir yaşam biçimi kurmak anlamına gelir. Çünkü örgütlenmeyen bir toplum, taleplerini........





















Toi Staff
Gideon Levy
Tarik Cyril Amar
Stefano Lusa
Mort Laitner
Robert Sarner
Andrew Silow-Carroll
Constantin Von Hoffmeister
Ellen Ginsberg Simon
Mark Travers Ph.d