1 Mayıs’ın ardından…
İşçi sınıfının uluslararası birlik, mücadele ve dayanışma günü olan 1 Mayıs’ın Türkiye’de başka bir anlamı daha vardır: Mevcut sendikal yapılar, kendi üyeleri dışındaki işçi sınıfının bileşenleriyle ve diğer toplumsal hareketlerle 1 Mayıs meydanlarında bir araya gelir. Bu bir araya geliş; bürokratikleşmiş, kastlaşmış sendika yönetimlerinin işçi sınıfına ve toplumsal hareketlere ne ölçüde yabancılaştığını da gözler önüne serer.
Türk İş, Hak İş, Memur Sen gibi siyasi iktidarın ve sermayenin yörüngesine girmiş sendikalar baştan kendilerini işçi sınıfından ve diğer toplumsal hareketlerden ayrıştırarak üyelerinin bu kesimlerle temasını kesmeye çalışır ve böylece sınıfın bütününe olan yabancılaşmanın görünürlüğünü engellemek ister. Bunun için ya 1 Mayıs’a katılmaz ya da işçi sınıfının örgütsüz kesimlerinin ve diğer toplumsal hareketlerin yoğun olduğu İstanbul ve diğer kimi illerde kendilerini sınıfın bütününden soyutlayarak farklı alanlarda etkinlikler düzenler. Ortak 1 Mayıs etkinliklerine katıldıkları alanlarda ise -yasak savma babından- çok kısa bir süre görünüp alandan hızla uzaklaşırlar.
Bu yıl da 1 Mayıs, geçen yıllardan farklı olmadı. Yukarıda adı geçen işçi konfederasyonları 1 Mayıs’a ya hiç katılmadı ya işçi sınıfı ve toplumsal hareketlerin toplu olarak katıldığı alanların dışında toplandı ya da onlarla aynı alana çağrı yapsa bile kısa bir süre görünüp dağıldı. Ayrıca emekçiler alanlarda iktidarın emek, doğa, demokrasi düşmanı politikalarını eleştirirken bu konfederasyonların başkanları patron örgütlerinin temsilcileriyle ve Erdoğan’la birlikte sarayda poz vermekte bir sakınca görmedi.
Bu yılın diğer yıllardan belki de en önemli farkı, her yıl 1 Mayıs’ı Taksim’de kutlamak için ısrar eden, bu uğurda polisin şiddetle müdahalesini bile göze alan DİSK ve beraberinde KESK, TMMOB ve TTB, 19 Mart’tan bu yana toplumun hemen tüm kesimlerinden yükselen mücadele ve direniş eğilimini görmezden gelerek İstanbul Valiliği’nin........
© Yeni Yaşam
