menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Toplumsal barışın temeli: Kadınların öncülüğü

10 0
08.09.2025

Barışın toplumsallaşması, ancak toplumun kolektif bilinci ve eşit temelli örgütlenmesiyle güvence altına alınabilir. Kadın öncülüğü, hem yerel hem küresel düzeyde toplumların adalet ve eşitlik temelleri üzerine inşa edilmesini sağlar

Hasret Yelboğa

1 Eylül Dünya Barış Günü sadece savaşların sona erdiğini hatırlatan bir tarih değil; aynı zamanda toplumsal eşitliğin, özgürlüğün ve barışın inşasında kadınların oynadığı merkezi rolü fark etme günüdür. Bu yıl da 1 Eylül Dünya Barış Günü’nde, Amed başta olmak üzere birçok kentte sokaklar farklı kimliklerin, dillerin, kültürlerin ve renklerin buluştuğu eşsiz bir dayanışma alanına dönüştü. Kadınlar pankartlarıyla, sesleriyle ve direngen varlıklarıyla barışı yükseltirken alanı yalnızca bir yürüyüş mekânı değil; özgürlük ve eşitlik hayallerinin somutlaştığı bir mekân hâline getirdiler. 1 Eylül de kadınların barış taleplerini görünür kıldığı, birlikte örgütlendiği ve mücadelede öncülük ettiği bir an olarak tarihe geçti. Yankılanan sloganlar yalnızca bölgesel bir talep değil; aynı zamanda dünya kadınlarının ortak barış çağrısının da bir parçasıydı.

Tarih boyunca erkek egemen sistemler, toplumu tek tipleştirmeye, ötekileştirmeye ve kadınları karar süreçlerinden dışlamaya dayanmıştır. Bu dışlanma, yalnızca kadınları değil, toplumun tamamını özgür ve eşit bir şekilde örgütlenmekten alıkoyar. Oysa barış, yalnızca ateşkes ve silahların sustuğu anlarda sağlanamaz; kalıcı barış, herkesin eşit katılımıyla ve kolektif bilinciyle yaratılır. Örgütlü katılım ve toplumsal irade, adaletin ve eşitliğin güvence altına alınmasının temelidir. Kadın öncülüğü, barışın sürekliliğini sağlayan en kritik güçtür.
Toplumsal yaşamın her alanında, siyasal karar süreçlerinden kültürel üretime, yerel örgütlenmeden uluslararası dayanışmaya kadar barışın temel taşlarını inşa eden öncüler, kadınlardır. Onların katılımı olmadan, alınan kararlar toplumsallaşamaz ve kalıcı bir barış mümkün değildir. Kadınların yok sayıldığı sistemler, yalnızca toplumun bazı kesimlerinin ihtiyaçlarını karşılar, eşitsizliği sürdürür ve barışın ışığını gölgeleyecek sonuçlar doğurur.
........

© Yeni Yaşam