MTO’nun izinde derinleşmek...
İlginç ama muhteşem bir yazı paylaşacağım bugün sizlerle sütunumda. MTO’nun Bursa temsilcisi Nuri Gür Bey kardeşimin “MTO (Medeniyet Tasavvuru Okulu) nedir?” sorusunun izini sürdüğü, bir medeniyet mefkûresinin yapı-taşlarının nasıl döşendiğini gösterdiği, su gibi akan nefis bir yazısı. Ufuk ve zihin açıcı okumalar…
AKIL, KALP VE RUH'UN YOLCULUĞU...
Medeniyet bir gök kubbeyse, onu ayakta tutan sütunlar ilim, irfan ve hikmettir. İnsan, bu kubbenin altında kendine bir yer ararken, aklını, kalbini ve ruhunu merkeze alarak hakikati arar. MTO’nun açtığı bu kadim kapı, bizi Mekke ve Medine’nin bereketli topraklarından alıp, insanlığın varoluş hikâyesinin en derin katmanlarına götürür. Bu yolculuk, bilmenin, bulmanın ve olmanın hakikatle yoğrulmuş bir tecrübesidir. Zihin, zemin ve zaman üçgeninde, kökleri derinlere inen bir varoluş mücadelesiyle şekillenir. Asıl, usûl ve vusûl güzergâhlarından beslenen bu arayış, sadece bireysel değil, aynı zamanda kolektif bir idrak sürecidir.
İnsan aklıyla bilir, kalbiyle hisseder, ruhuyla olgunlaşır. Bu üç unsurun dengesi bozulduğunda, varlık sancıya dönüşür, düşünce durağanlaşır, anlam kaybolur. Tevarüs edilen mirasın temellük edilmesi ve temessül yoluyla hayatın içinde varlık kazanması gerekir. Aksi halde bilgi yalnızca zihinde bir tortu olarak kalır, eyleme dönüşmez, ruhta yankılanmaz. Öğrenmek, özümsemek ve örneklemek arasındaki ilişki, bireyin kendi varlığını inşa etmesinde kritik bir yer tutar. İlmin vücut bulması, ruh ile yoğrulması ve insana dönüşmesi, gerçek bir medeniyet tasavvurunun temelidir.
Bu tasavvur, akîde, ahlâk ve ruh ile şekillenir. Tenzih ve teşbihin ötesinde, hakikatin tevhid ile bütünleşmesi gerekir. Basiret, feraset ve uhuvvet ile bu yolculuğu anlamlandırmak, insanın kendini ve çevresini keşfetmesini sağlar. Epistemoloji, fenomenoloji ve ontoloji bu arayışın felsefî temellerini oluşturur. Fikir, zikir ve şükür ile derinleşen bu süreç, insanı bir kökten beslenmeye ve hakikate bağlanmaya sevk eder. Ribat, irtibat ve rabıta ile kurulan bağlar, zamanın ve mekânın ötesine taşan bir medeniyet hafızasının izlerini sürmemize imkân tanır.
Kitap, mizan ve hadid ışığında celal, cemal ve kemal dengesini kurmak, İslâm, iman ve ihsan anlayışıyla bütünleşmek gerekir. Müslim, mü’min ve muhsin olmanın sorumluluğu, sadece bireysel bir inanç çerçevesi değil, aynı zamanda bir medeniyet inşasının temelidir. Dil, yer ve yön üzerinden aks, eksen ve aksiyon inşa etmek, medeniyet tasavvurunun en önemli unsurlarındandır. Korucu, konumlandırıcı ve koruyucu........
© Yeni Şafak
