Vicdan ve korku
Erguvan Yayınları Yalçın Yılmazer
’in vefatından sonra uzun yıllar üstünde çalıştığı diyalektik eseri
Vicdan’ı
neşrettiğinde
Mekki Yassıkaya
Ağabey’in katılımıyla
TYB İstanbul Şubesinde
bir güzel toplantı tertip edilmişti.
Tren vicdan istasyonunda böylece durunca Erguvan’ın kavram üzerine herkes için bir düşünce bahçesi ikram ettiğini gördüm.
Eserinde Yılmazer, vicdanı bir mahkeme salonundaki serzenişten çekip getiriyordu. Mahkeme ile vicdan bağının varlığını sorguluyor. Vicdan temalı bir eser bulunmayışına ve vicdanın genel kapsamdan çıkarılmasına sadece şaşırmıyor içerliyordu. Vicdanın, mealen, sivil ve müstakil ve evrensel bir anayasa olduğunu ifade etmesiyse çarpıcıydı.
Çünkü
vicdan ve yasa bir araya gelmez iki kavramdır.
Evet kapitalizmde bu böyledir. Kapitalizmin olayı budur; yasa yaparken vicdansızlığa alan bırakmayayım derken vicdanı söküp atar.
Söküp atma ifadesini
Jules Payot
’nun
İrade Terbiyesi
’ni
Misyö Ribot
’ya ithafındaki ifadelerinden mülhem kullanıyorum.
Payot şöyle söylüyor;
“…. Fransa’da ilk defa metafiziği psikolojiden söküp atma şerefini taşıyan girişimci insanı diğerlerinden ayrı tutmak boynumuzun borcuydu. Mösyö Ribot ilk olarak vicdan olgusunun tabiatının araştırılmasını kararlılıkla bir kenara bırakmıştır.”
Payot aslında bu ifadesiyle kapitalizmin sırrını açık ediyor.
Kapitalizm vicdansızlığı önleme yolu olarak vicdanı yok etmiştir. Böylece maşeri vicdanı yaralamıştır.
Komünistler
mi? Onlar yasa yaparken vicdansızlıkla değil, direk vicdanla savaşa girmişlerdir. Neyse.
Biz de kapitalist olmaya........
© Yeni Şafak
