Toplumlar rüşdünü nasıl kazanır ve rüşdle ne kazanılır?
Atalardan gelen kadim bilgidir. Bir zat Hz. İbrahim’e gelir. İki koyununu emanet etmek mecburiyetini ifade eder. Hz. İbrahim de kabul eder, koyunlarla ilgilenir.
Fakat bu zat gideli epey olduğu halde gidip gelen yoktur. Ve artık gelmeyeceğine kanaat edecek kadar vakit geçmiştir. Ta ki bu iki koyundan dağları kaplayan bir sürü yetişmiştir. Hz. İbrahim bu sürünün nimetlerini halka dağıtmaya karar verir.
Denir ki bu an, vakıf düşüncesinin başlangıç anıdır. Mülkiyeti ortada kalan bu sürü, ilk vakıf olmuştur. Emanet toplumsallaştırılmıştır.
RÜŞD YOLCULUĞU
Hz. İbrahim’in başka seviye bir irade ve akıl sahibi olduğunu biliyoruz. O kendisini özel kılan bir lütfa mazhar olmuştur. Kerim Kitabımızda ona rüşd verildiği ifade edilmiştir.
Rüşd öyle bir değerdir ki uğrunda bilinmezliklerle dolu bir yolculuk göze alınabilir. En azından Hz. Musa almıştır.
Rüşde sahip olduğunu bildiğimiz bir kişi daha var; Hızır…
Ya da bizim Hızır olduğunu değerlendirdiğimiz rüşd sahibi zat.
Hz. Musa, Kehf suresinde anlatıldığı üzere bir yolculuğa çıkar. Bir buluşma noktasına varacaktır. Burada Hızır ile buluşur ve “edindiği rüşdden ona da vermesini” ister. Hızır bunun üzerine Hz. Musa’yı bir yolculuğa çıkarır.
Yolun menzili yoktur, maksadı vardır. Ve o maksat rüşddür.
Yolculuk tamamlanamaz. Ama gerçekleşen kısmı sayesinde bize rüşd kırıntıları kalmıştır. Tabi, atamızın mirası da var.
Sanırım bu miras ve kırıntıların eriştiği mürşitler sayesinde akıl ve ilim üzerinde ilerliyoruz. Tüm peygamberlerden ve Peygamberimizden (S.A.S) kalanlar sayesinde…
Rüştiyeleri liselerle değiştirmiş olsak da… Hızır’la karşılaşsak rüşd hariç her şeyi........





















Toi Staff
Gideon Levy
Penny S. Tee
Sabine Sterk
Mark Travers Ph.d
Gilles Touboul
John Nosta
Daniel Orenstein