YÖK’ün kendine tuttuğu aynada ne görünüyor?
Son yirmi yılda bütün alanlarda olduğu gibi üniversiteleşme alanında da yaşanan büyük gelişmeler Türkiye’nin sosyolojik dokusunu neredeyse aynı hızda değiştirmektedir. Bu köşede sıkça üniversiteleşmenin ortaya çıkardığı yeni durumları olumlu ve olumsuz özellikleriyle ele almaya çalışıyoruz.
Üniversiteleşmenin daha açık, daha demokratik ve daha katılımcı bir toplum idealine ulaşılmasında çok önemli bir katkısı olduğu açık.
Yıllarca demokrasi korkusu yaşayan güçlerin aynı zamanda üniversiteleşmeye karşı sergiledikleri direncin bununla alakalı olması hiç de şaşırtıcı olmuyordu.
Üniversiteleşme aynı zamanda toplumdaki eşitleşmeye doğru bir gidişatı da işaret ediyordu. Daha az üniversite elit tabakaların imtiyazlarının korunmasını sağlayan kalkanlar oluşturuyordu.
Üstüne üstlük birçok meslek kendi ayrıcalıklarını korumak için mesleğe intisabı alabildiğine kısıtlayacak önlemler kapsamında daha fazla üniversite, daha fazla bölüm veya bölümlere daha fazla kapasite fikrine karşı direnç sergiliyordu.
Bu kadar artan üniversiteye rağmen bu direnişi hala refleks olarak sergileyen disiplinlerin olması belki bu tür tabakaların doğal davranışı.
Ancak toplum yönetimi düzeyinde daha eşitlikçi veya adaletli bir yaklaşımınız varsa insanlara fırsat eşitliği sunmakla başlamalı siyasetiniz. O yüzden Türkiye’deki üniversiteleşme dalgasının tam da kurulu statüye karşı sağ, muhafazakâr muhalefetin siyasetleriyle özdeşleşmesini anlamak zor değildir.
1950 yılından itibaren başlayan üniversiteleşme her zaman karşısında laik-kemalist-sol muhalefet görmüştür. Üstelik bu muhalefet hep daha iyi üniversite, daha ideal ve kaliteli üniversite adına dillendirilmiştir
ki, bu söylemler o kendinden menkul elitist muhafazakarlıktan başka bir şeyi yansıtmıyordur.
Turgut Özal
döneminde büyük bir atılım yapan, AK Parti zamanında ise tam bir toplumsal kalkınma, demokratikleşme projesine
dönüşen üniversiteleşme hamlesi karşımıza bugün yepyeni bir toplum çıkarmıştır.
Daha önce söyledik,
bu hamle daha önceki bir aşırılıkçı muhafazakarlığa karşı çok yerinde bir hamle idiyse de geldiğimiz noktada biraz ileri gitmiş olduğunu kabul etmek gerekiyor
. Toplumun neredeyse yüzde 10’unun üniversite okuduğu bir tablo ile karşı karşıyayız ve bu tablo istihdam yönetiminden aile........
© Yeni Şafak
