menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

22 Ekim’den 8 Aralık’a: Hayat hiçbir teoriye sığmazmış

65 6
06.01.2025

Son birkaç aydır Suriye, Kürt meselesi ve Ortadoğu denkleminde yaşanan gelişmeler insan planlamaları ile sahada gerçekleşenler arasındaki mesafelerle ilgili çok enteresan bir görüntü arz ediyor. Bu görüntünün bir tarafı tabii ki oldukça ibretlik ama bir tarafı da

büyük sosyal hadiseler ile insan iradesinin bazen nasıl birbirinden bu kadar kopuk olabildiği

ni de gösteriyor.

Tabii insan iradesinden kopuk dediysek de

bizim dünya sahnesinde başrol yakıştırdığımız aktörlerin yaşananlar karşısında nasıl figüran durumuna düşebildiğini

, hatta filmin tamamen dışında kalabildiğini görebiliyoruz. Siyasal analizlerin, sosyologların hatta bazı siyasetçilerin istek ve iradeleriyle öngördükleri senaryoların devre dışı kaldığı, yerine başka bir senaryonun devreye girdiği durumlar yaşanır. Aslında sosyologlara ilk öğretilen derslerdendir:

Hayat hiçbir teoriye sığmaz.

Çoğu kez hayatın özene bezene işlenmiş teorik senaryoların dışında akıp gittiğini gördüğünüzde bari ona geç kalmayın, yetişin, yakalayın.

Suriye’de 27 Kasım’dan itibaren yaşanmakta olanlara kimsenin “biz hazırlıklıydık, bekliyorduk, öngörüyorduk” diyecek konumu yok mesela.

Daha önce de yazdık, bütün aktörler Suriye’nin de içinde bulunduğu gelecek Ortadoğu senaryolarını, planlarını içinde Esed’in bütün gücüyle restore olmuş olarak bulunduğu bir çerçevede kuruyorlardı. En son İslam İşbirliği Teşkilatı ile Arap Birliği’nin ortak zirvesinde Esed İsrail’i soykırımcılıkla, insan haklarına aykırı saldırganlığıyla suçlayan yüzsüz konuşmayı yaptığında

hem Avrupa ülkeleri hem de birkaç istisna dışında bütün Arap ülkeleri Şam’da büyükelçiliklerini açmaya hazırlanıyorlardı.

İsrail içinse Esed her zaman herkese karşı tercihe şayan bir komşuydu.

Haddi zatında Esed’li bir Suriye İsrail’in nüfuz alanıydı.

O yüzden Esed’in Suriye’den kaçtığı gün Suriye’deki bütün askeri noktaları imha etmeye koyuldu. Esed’li bir Suriye’de bu silahlar yed-i emindeydi çünkü.

Şimdi ise 27 Kasım’da başlayıp 8 Aralık’ta nihayete eren Suriye devriminin akabinde bambaşka bir zeminde, bambaşka bir dünyadayız.

Herkesin kar-zarar bilançosunu yapabileceği bir noktada

tartışmasız bütün nesnel veriler sürecin en büyük kazananının Türkiye olduğunu söylüyor.........

© Yeni Şafak