Hangisi kazanacak: ABD mi, Çin mi?
Geçen gün fikirlerine çok kıymet verdiğim bir meslektaşım ile sohbet ediyorduk. Lâf döndü dolaştı Marx’ın mirâsına geldi. Dostum,
Marx’ın aslında düpedüz muhafazakâr sayılması gerektiğini
söyleyiverdi. Bu tam da benim seneler evvel Doğu Batı dergisinin Muhafazakârlık Özel Sayısında yazmış olduğum yazıdaki fikirlerden birisiyle birebir örtüşüyordu. Orada bir Bakunin-Marx mukayesesi yapmış; eğer Bakunin devrimci idiyse Marx’ın düpedüz muhafazakâr sayılması icap ettiğini iddia etmiştim. Öyle ya; Marx, “Yıkmak, durmadan, düşünmeden yıkmak diyen” Bakunin’i “ölçüsüz”, “itidalsiz” buluyor ve “Yerine ne koyacağını bilmeden yıkmak; işte anarşizmin zavallılığı” diye yazıyordu. Ölçüsüzlük ve itidalsizliğe tepki vermek tam da muhafazakâr sendromu târif eder. Evet, tuhaf kaçacak ve çok sayıda itirâz doğurabilecektir; ama benim de kanaatim Marx’ın muhafazakâr olduğudur.
Marx’ın en mühim tespitlerinden birisi kapitalizmin doğurduğu
emek-sermâye
çelişkisiydi. Ama gâliba görmediği, görmüş olsa bile derinleştirmek istemediği husus,
bu çelişkide kimin nesne, kimin özne olduğudur
. Sistemi kuranın sermâye olduğu ve o teşebbüs etmeden emeğin hiçbir karşılığı olmayacağı âşikârdır. Mesele, sermâyenin emeği sömürmesi kadar; belki de ondan ziyâde, onun öznesi olmasıyla alâkalıdır. İşçi sınıfının özneleşmesi kapitalizmin emperatifleri açısından imkânsız bir durumdur. Marx’ın kapitalizme dâir tuhaf bir şekilde sâhiplendiği müspet fikirler bu manzarayı ayrıca ağırlaştırmaktadır. Marx’a göre kapitalizm, bütün çelişkilerine, onda
açtığı derin yaralara rağmen insanlığın târihinde çok ileri, hattâ yer yer hayranlık uyandırıcı
bir evredir. Kapitalizmi yükselten bilim ve fendeki gelişmeleri eleştiren, bu ikisinin ürünü olan sanayileşmeyi toptan reddeden çevreleri -bence hakikî devrimciler onlardı- gericilikle, karanlıkçılıkla (obskürantizm) suçlaması çok mânidardır. Hâsılı, sosyalizmi düşündüren kapitalizmin bizâtihî kendisidir. Marx bir bakıma, sosyalizm ve onun en mükemmel seviyesini temsil eden komünizmde,
kapitalizmin insânîleştirilmesi
fırsatını görmekteydi. Temel hâtası da buydu. Sosyalizm, kapitalizmin evet belki de kısmen mümkün kıldığı; ama doğrudan ve dolaylı olarak güdümlediği bir modeldi.
Sosyalizm, ister bir nazariyat, ister bir tecrübe olarak kapitalizmin içinde tedâvüle girebilir; ama onun........
© Yeni Şafak
