Dinsizin hakkından imansız gelir
20. asrın en büyük felâketi milyonlarca mâsum Yahudînin toplama kamplarında ağır işkencelere mâruz bırakılması ve katledilmesiydi. Bu, Batı medeniyetinin ağır bir krizi ve hayâl kırıklığı ile neticelenen bir hâdiseydi. Çünkü çok değil, daha asrın başlarında akıl, bilim, sanat ve felsefe temelinde Batı aydınlanmasının târihi daha insânî ve ahlâkî kılacak gelişmelerin bayraktarlığını yapacağına inanılıyordu. Gelin görün ki, yine Batı medeniyetinin bağrından yükselen faşizm ve Nazizmler bu beklentileri tersyüz etti. Faşizm ve Nazizm arkasına bu medeniyetin bilim, teknoloji ve teşkilatlanmasının sağladığı bütün altyapıyı almıştı. Üstelik kendisine özgü bir felsefî derinliği de vardı. Irkçılığın ideolojik zemininin, doğrudan modern biyoloji biliminin veri ve bulgularıyla destekli olduğunu unutmamak gerekir. Nazizm ve faşizm sâdece bir çılgınlık değildi. Kendisine göre bir aklı vardı. Daha doğrusu bu ideolojilerin aklıydı o çılgınlığı örgütleyen.
II. Umûmî Harp’te güç belâ da olsa Nazizm ve faşizmin mağlup edilmesinden hemen sonra çıkılan düzlükte bu derin çelişki masaya yatırıldı. Demek ki artık Batı medeniyetinin bir garantisi yoktu. Medeniyet iddialarını, daha doğrusu kültürel hegemonyalarını yeniden ayağa kaldırabilmek için en başta çelişkilerinin en büyüklerinden birisi olan sömürgecilikten kurtulmaları gerekiyordu. Peki, bu nasıl olacaktı? Çünkü Batı’nın zenginliğinin en büyük kısmı sömürgelerinden geliyordu. Hemen bir formül buldular. Aşamalı ve çatışmalı da olsa sömürgelerine siyâsî bağımsızlıklarını vermeyi kabûl ettiler. Ama hemen hepsini ekonomik olarak bağlayarak ve menfaatlerini garantiye alarak. Tâze, bağımsız; lâkin alabildiğine fakir olan ulusların buna karşı yapacakları fazlaca bir şeyleri yoktu. Siyâsî ve hukûkî kazanımlarıyla yetinmek zorundaydılar. Sermâyeye ihtiyaçları vardı. Bu da sâdece eski efendilerinde olan kaynaklardan gelebilirdi... Ekonomik bağımsızlık ideallerini tehir ettiler. Kendilerini, bir gün kalkınacaklarına ve ekonomik bağımsızlıklarını ondan sonra kazanacaklarına inandırdılar. Tuzak da zâten........
© Yeni Şafak
