menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Cübbenin altında gizlenen üniforma: Millî Mücadelemizin sarıklı kahramanlarından İsmail Şükrü Çelikalay Hocaefendi

25 1
friday

Yarın, Millî Mücadelemizin nihâî zaferle taçlandığı 30 Ağustos zaferinin yıldönümü. Zor şartlar altında zafer kazanmak her milletin harcı değil. Böyle durumlarda zafer, çok büyük emek ve fedakârlık gerektirir. O günlerde bu mücadeleyi veren ecdadımızın pek bilinmeyen muazzam fedakârlık ve kahramanlık öyküleri var. Bu öyküler, bizler ve gelecek nesiller için çok kıymetli. İşte bu öykülerden biri de kendisiyle hemşehri olmaktan gurur duyduğum Afyonkarahisarlı İsmail Şükrü Çelikalay Hocaefendi’nin öyküsü. Gelin, onun öyküsünü birlikte hatırlayalım.

İsmail Şükrü Efendi, 1876 yılında Afyonkarahisar’da, Dava Vekili Mehmet İzzet Efendi ile Fatma Hanım’ın evladı olarak dünyaya gelir. Tüm tahsil ve memuriyet hayatı Afyonkarahisar’da geçer. Karahisar-ı Sahip Erkek Rüştiye Mektebi’ni bitirdikten sonra bir taraftan astronomi, cebir ve kozmografya gibi müspet ilimler alanında özel dersler alarak kendisini yetiştirir, diğer taraftan da Afyon’daki ulemâdan yoğun bir şekilde özel dersler almak suretiyle dinî ilimlerde icazet alır. Ayrıca tarım alanında da özel dersler alarak bu sahadaki bilgisini geliştirir. 1909 yılında Afyon’da Darülmuallimin-i Sıbyanı’nın (öğretmen lisesi) kuruluşuna öncülük eder ve akabinde bu okulun müdürü olur. Bilahare müderrislik yapar; fıkıh dersinin yanı sıra hesap (matematik), fizik, ziraat, edebiyat, resim ve hat dersleri de verir medresede.

İsmail Şükrü Efendi, eğitimle meşgul olmanın yanı sıra siyasetle de meşgul olur. II. Meşrutiyet Dönemi’nde İttihat ve Terakki’ye katılır ve Afyonlular nezdinde önemli siyaset adamlarından biri olur. Anadolu’da Milli Mücadele başlar başlamaz bu harekete katılır; Afyonkarahisar’da Kuva-yı Milliye’nin ve Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin kurulmasına öncülük edenler arasında yer alır. Şehri işgal edenlerin silah depolarından silahların kaçırılmasında da önemli rol oynar.

İsmail Şükrü Efendi, Kuva-yı Milliye’nin dini ve halifeyi kurtarmak için faaliyet gösterdiğini, bu sebeple Kuva-yı Milliye’ye yardım etmek gerektiğini ifade eden 16 Nisan 1920 tarihli Ankara Fetvasına destek veren ulemâya katılır.

İsmail Şükrü Efendi, Ankara merkezli Milli Mücadele hareketine desteğini daha da artırmak için Afyonkarahisar mebusu seçilir ve Ankara’ya gelir. Ankara’da halkın Milli Mücadele’ye destek vermesini teşvik için Zincirli ve Hacı Bayram camilerinde vaazlar verir. O, sadece bir hoca olarak halkı Milli Mücadele lehinde saf tutmak için irşat etmekle kalmaz; tamamen kendi gayretleriyle bir alay kurarak bilfiil cephede “alay komutanı” olarak cihat eder. Bu alay, o kadar etkili ve verimli işler yapar ki “Çelik Alay” diye anılmaya başlar. Nitekim Hocaefendi’nin “Çelikalay” soyadı da kurmuş olduğu bu alayın adından gelir. Bu “Çelik Alay”ın hepimizin mutlaka bilmesi gereken muhteşem bir öyküsü vardır. Bu öyküyü, İsmail Şükrü Efendi, 1949’da İstanbul’a gittiğinde dostu Eşref Edip’e anlatmış ve bu öykü, Eşref Edib’in Sebîlürreşad mecmuasında yayımlanmış olup özetle şu şekildedir:

Yunan ordusu, İzmir’i işgal ettikten sonra civar illerde işgalini sürdürmüş ve 24 Haziran 1920’de Alaşehir’i işgal etmiştir. Bunun üzerine TBMM’de gizli oturumlar yapılır. İsmail Şükrü Efendi, bu oturumlarda vatan topraklarının işgaline seyirci kalamayacağını, camilerin ahıra dönüştürülüp düşman atlarının oralara bağlandığını görmektense şehit olmayı yeğlediğini söyler ve duygu yüklü bir konuşma yapar. Ankara’da kalamayacağını, cepheye gidip cihat meydanında bilfiil savaşmak amacıyla meclis başkanlığından izin........

© Yeni Şafak