menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Çatrak

128 5
25.03.2025

Türkiye, kaderini arayan bir ülkeden “kaderini yaşayan bir ülke”ye döndü ve bu öyle çok uzak bir tarihte de olmadı bana kalırsa.

“One minute” ile başlayıp 17-25 Aralık ve Gezi olaylarıyla devam eden süreçte Türkiye, “karar zamanı” benzeri bir tarihi kırılmanın içinden geçti. Tarihler 15 Temmuz gecesini gösterdiğinde ise o iş tamamdı. Türkiye, o tarihten itibaren “kendi kaderinin peşinde” bir ülkeye dönüştü ve bu ülkenin kurucu liderinin de ismi netleşti: Recep Tayyip Erdoğan.

Son 9-10 yıldır, sonuçlarıyla yüzleşmeyi de göze alarak Türkiye’nin kendi kaderini yaşayan bir ülke olmasını isteyenler ve Türkiye’nin başka bir kadere raptolmaktan başka çaresi olmadığını düşünenler arasında gerilimi zaman zaman artıp zaman zaman azalan bir mücadele var. Bu mücadelede haklı kim haksız kim bu başka bir tartışmanın konusu. Ben sadece bu mücadelenin bir gerçek olarak tam ortamızda durduğunu ifade etmekle yetiniyorum bugün. Çünkü şunu söylemek istiyorum: Ekrem İmamoğlu bu mücadeleye dahil olmaya çalıştı ama o kadar beceriksiz bir karakter çıktı ki bunu başaramadı.

Bu, burada bir dursun.

Uzun süredir takip ettiğim bütün anketlerde gördüğüm bir husus var. İmamoğlu, olası bir cumhurbaşkanlığı seçiminde “kazanmak için uygun aday” durumunda değil. Anketlerde CHP tabanı da, Türkiye’nin geri kalanı da cumhurbaşkanı adayı olarak Mansur Yavaş’ı işaret ediyor. İmamoğlu, ilginç ve ekonomiye dayalı bir dizaynla kendisini kadraja sokmaya, şahsını olası bir seçimde Tayyip Erdoğan’ı yenecek tek aday olarak konumlamaya uğraştı.

Hayır. Bu uğraşı ve bu uğraşta kullandığı yöntemleri topluma AK Partililer anlatmadı. Bana sorarsanız AK Partililerin üzerlerindeki ölü toprağı, İmamoğlu’nun tam olarak neler karıştırdığının........

© Yeni Şafak