İsrail, Batılı devletlerin devlet olma vasıflarını ortadan kaldırdı
11 Eylül sonrası dönemde, Batı’nın uluslararası düzlemde meşruiyetini tesis ettiği “evrensel değerler” anlatısı; demokrasi, insan hakları, yaşama hakkı, irade ve ifade özgürlüğü, seçme ve seçilme hakkı, gıdaya erişim, kadın, çocuk ve hasta hakları gibi birçok başlık üzerinden inşa edilmişti. Bununla birlikte savaş hukuku, Cenevre Konvansiyonu ve uluslararası insancıl hukuk normları, Batı’nın kendi siyasal varlığını ahlaki üstünlük üzerinden meşrulaştırdığı temel kodlar hâline gelmişti.
Her ne kadar Batılı devletler bu değerleri kendi çıkarları dışında kalan coğrafyalarda sıklıkla ihlal etmiş olsalar da, yine de bu değerler Batı dışı toplumlar açısından erişilmesi gereken bir normlar kümesi, bir siyasal hedef hâlini almıştı.
Ancak İsrail’in Filistin topraklarında yürüttüğü sistematik soykırım ve sivil katliam süreci, yalnızca İsrail’in değil, aynı zamanda bu vahşeti açıktan ya da dolaylı biçimde destekleyen Batılı devletlerin de meşruiyet zeminini yıkıma uğrattı. İsrail, bir devlet gibi değil; Weberyen anlamda “meşru şiddet tekeline sahip” bir siyasal yapı olmaktan uzak, adeta mafyatik bir organizasyon gibi davranarak uluslararası hukuku, savaş hukukunu, kutsal mekânların dokunulmazlığını ve sivil alanın bağışıklığını açıkça ihlal etti.
Savaşın ilk günlerinde çocuk hakları, sağlık kuruluşları, eğitim kurumları ve ibadethanelerin dokunulmazlığı üzerinden yükselen uluslararası tepkiler zamanla İsrail’in sistematik biçimde Batı’nın inşa ettiği tüm insani normatif düzeni hedef aldığını gösterdi. Batı’nın yüz yıllık “evrensel değerler” birikimi, İsrail tarafından adım adım, kasıtlı ve stratejik şekilde ortadan........





















Toi Staff
Gideon Levy
Tarik Cyril Amar
Stefano Lusa
Mort Laitner
Robert Sarner
Andrew Silow-Carroll
Constantin Von Hoffmeister
Ellen Ginsberg Simon
Mark Travers Ph.d