Rüzgâr suskun, tüller kıpırtısız
Karşılıklı açınca kapıyı pencereyi gürültüyle çarpacak kudretteki rüzgâr bugünlerde suskun mu suskun… Gelip ellerimizle başımızı okşasın, serinletici parmaklarını yüzümüzde dolaştırsın diye bekliyoruz ama nafile! Rüzgâr bize küstü mü, yoksa her yeri saran yaz sıcağının hiddetinden mi korkup çekiniyor, orası pek belli değil.
Gözlerim, açık pencerelerin önündeki nazlı tüllerde; azıcık kıpırdansınlar, içleri azıcık esintiyle dolsun diye umutla bekliyorum. Yok, yaz hükmünü belli ki daha bir zaman sürdürecek. Sindik biz de zaten köşelerimize, onu daha da kızdırmak istemiyoruz. Bu sıcak günlerin gelip geçmesini bekliyoruz sessizce. Yerimizden kıpırdamamızı gerektirecek bütün işlerimizi durdurduk, daha serin zamanlara erteledik ne varsa. Hiddetli sıcağın ellerindeyiz, kaçacak yerimiz yok. Alnımızda, boynumuzda, göğsümüzde minik ter dereleri… Boncuk boncuk ter damlacıkları parmaklarının ucuna basarak ilerliyor adeta, yukarılardan aşağılara doğru… Sıcak dalgalarıyla titreşiyor hava, asfaltlar neredeyse eridi, boynunu büktü cümle nebat susuzluktan, börtü böcek tenhalara çekildi. Kendini naza çeken yağmur bulutları geçiyor içimizden, belli belirsiz yağmur ihtimalleri…
Gün........
© Yeni Şafak
