Türkiye’nin kabusu: Dayı, teyze, hala ve amcasızlık
Mutlaka duymuşsunuzdur, “
Şu hayatta bir dayın olacak
” sözünü. Sırtını dayayacağın dağ gibi bir adam... Amca da olabilir tabii ki. Teyze ve hala da. Hemen akıllara “torpil” ve güç devşirme gelmesin. Anne-baba yarısı birileri olmalı etrafında insanın. Akrabalar zaten büyük ve doğal bir “güç” değil midir? Yakın çevremiz, komşularımız, ilk koşanlarımızdır… Şöyle bir bakalım:
İyi günde, kötü günde, bayramda, seyranda, düğünde, cenazede kimler vardır etrafımızda?
“Allah mesut, bahtiyar etsin” diyen de “Başınız sağ olsun, mekanı cennet olsun” sözleriyle acılarımızı paylaşan da aynı kişiler olsa gerek. Sahi,
omuzlarda hissedilen o el hangi akrabamızındı?
Sosyal medyadan taşan “akraba terörü” nefretine rağmen o ele ihtiyacımız hiç bitmeyecek.
“Ben bana yeterim” diyen herkesin, tükendiğinde soluğu hangi terapide aldığı herkesin malumu değil mi?
Sadece yeni nesli değil eskileri de zehirliyor bu bol etkileşimli “ötekileştirme” söylemi. Sadece sosyal medya değil, açıkçası ruh sağlığı sektörü de bireyselliği besliyor, destekliyor ve pazar paylarını da yükseltiyor. Sosyal medyaya bakılırsa dostumuz pek de yok. Hatta hiç yokmuş gibi. Dost bildiklerimiz ise düşman ilan ediliyorlar. Çünkü topluluklar dijital çağda hızla bireyselleşiyor.
“Ötekiler”, hayatlardan hızla çıkarılıyor ve ortak değerlerin yaşandığı bir topluluğa dahil olma mensubiyetlerimizi yitiriyoruz.
Merhum Teoman Duralı Hoca, “İnsan, türünün bir mensubu olarak değil, toplumunun mensubu olarak dünyaya gelmektedir ve her toplum yahut topluluk bir kültür demektir. Toplumun kültürden farklı bir yapısı yoktur. Başka bir deyişle, topluluk kültürle yoğrulmuştur” diyor.
Topluluğundan kopan, ailesinden uzaklaşan, özerkliğini ilan eden edene... Batı’nın 70’lerden sonra deneyimlediği bu yaşam biçiminin tüm insanlığı sürüklediği uçurumun kenarındayız şimdilerde. Farklı olmak, özgür olmak, özgünleşmek için çıkılan yollar, tükenmişlik tünelinde........
© Yeni Şafak
