Ölümcül siyaset: Özgür Özel’in sonu!
İtiraf edeyim; bir zamanlar, Bülent Ecevit ölse sorunların da çözüleceğini düşünüyordum.
Neden mi?
Ecevit Başbakan, ben de imam hatipte öğrenciydim. Memleketin bir kısım gençlerinin önüne, adına “
kat sayı uygulaması
” denilen, saçmalıklar ötesi bir engel konulmuştu. Her ne kadar
Mesut Yılmaz
başlatsa da Ecevit zulmü devam ettiriyordu. Hatta
başörtülü milletvekilini
“Bu hanıma haddini bildirin” diyerek
Meclis’ten kovduran
kendisiydi. Zaten başörtülü kızları da okullara sokmuyorlardı. Erkekler için de üniversite kazanmak çok zordu, açıkçası hayaldi. Üstüne üstlük
polis de ensemizdeydi.
Yoklama fişlerimize kadar kontrol ediyorlar, okula gelmeyince, eylemlere mi gittik diye peşimize düşüyorlardı.
Ben de tüm bunların sorumlusu olarak dönemin Başbakanı Ecevit’i görüyordum. Liseli bir genç olarak haklıydım, çünkü ülkeyi de gündemi de o yönetiyordu. Koltuğundan giderse politik dayatmaların da yok olacağını düşünmem normaldi. Ancak bir an bile “ölse de kurtulsak” demedim. Dilim, kalbim hiç varmadı. Aslında benimkisi bir çıkmazdı. “Ancak ölürse…” tükenmişliğiydi. Acayip ince, hassas bir çizgiydi. “Ölürse”
sorunlarımız çözülecekti
ancak ölmesini isteyemezdim. Dinimiz bunu yasaklıyordu ve imam hatipte okuyordum. Ne çevrem ne de hocalarımdan
devlete karşı tek olumsuz bir yönlendirme görmedim
. Kaldığım lise yurdunu yarı otomatik silahlı polisler bassa da, Beyazıt’ta, Sultanahmet’teki hak arayışı yürüyüşlerinde dizlerime dizlerime coplar inse de
devletle olan bağımı hiç sorgulamadım
. Milim esnetmedim. Çünkü böyle yetiştiriliyorduk. Ailelerimiz, büyüklerimiz ve öğretmenlerimiz,
bırakın devlete kızmayı küsülmeyeceğini dahi
öğretmişti.
Zaten liseyi bitirdikten bir yıl sonra, beni üniversite kapısından uzaklaştıran anlayışın, yani bana
eğitim hakkı tanımayan devlet sistematiğinin
emri altına girdim.
Hakkım gasp edilmese kısa dönem gideceğim
askere uzun dönem gittim, 460 gün şafak saydım. Erzincan’da Fırtına Obüslerinin ihtisas eğitimini........
© Yeni Şafak
