2010 referandumunda neredeydin TÜSİAD?
Anayasamızın ikinci maddesinde Türkiye Cumhuriyeti Devleti şöyle tanımlanır:
"Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devletidir."
Esasen bu "değiştirilemeyen" ve "değiştirilmesi teklif dahi edilemeyen" madde, bugün yaşanan birçok sorunun en temel çözümüdür.
Bir devletin "demokratik" olabilmesi için, ifade özgürlüğünün, basın özgürlüğünün, muhalefet özgürlüğünün olması gerekir. Bunlar, "kanunlara göre suç teşkil etmediği müddetçe" insan haklarındandır, milli dayanışma için şarttır ve adalet anlayışı bu eleştirilere açık olmayı gerektirir.
Anayasaya ve kanunlara göre hükümeti eleştirenler değil, bu eleştirileri susturmaya çalışanlar hukukun dışına çıkmaktadır.
Bağımsız Türkiye Partisi (BTP) Genel Başkanı Hüseyin Baş'ın dediği gibi, "Türkiye'de eleştirmenin adı cumhurbaşkanına hakaret olmuş. İktidarın yanlışlarını ortaya koymanın adı halkı kin ve düşmanlığa tahrik olmuş."
Söyler misiniz, böyle bir durumda ülkemiz nasıl demokratik olabilir?
Siyasetçilerin görevi, eğer muhalefetteyse, elbette ki iktidarın yanlışlarını eleştirmektir. Yasal olarak millet adına üstlenilmiş bir görevi yerine getirmek, ne zamandan beri eleştirilene hakaret, halkı kin ve düşmanlığa tahrik olmuştur?
Kanunlarda suç olan fiiller esas alınır ve bu fiillere göre ceza uygulanır. Ve hukuk sistemi, bu cezalandırmada herkese eşit mesafede olur. Adalet budur.
Eğer cezalar fiillere göre değil de, faillere göre uygulanmaya başlanırsa o zaman adalet ortadan kalkar, bir süre sonra da kaos hakim olur.
Asla unutmayalım;........
© Yeni Mesaj
