menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Batum’un Osmanlı ve Türkiye Eksenindeki Tarihsel Serüveni

38 1
03.09.2025

Batum hep ilgimi çekmiştir. 300 yılı aşkın süre Osmanlı hakimiyetinde kalmış olan Batum aynı zaman da Misak-ı Millî hudutlarımız içerisinde yer almaktadır. Batum coğrafi konumu nedir, sosyolojik yapısı nasıldır, Müslüman nüfusun vaziyeti nedir diye merak etmişimdir. Trabzon seyahatimizi bahane ederek Batum'u ziyaret etmeye karar verdik. Bu merakla çıktığımız yolculukta ilk durak, Türkiye ile Gürcistan'ı birbirine bağlayan Sarp Sınır Kapısı oldu.

Sarp Sınır Kapısı'ndan Giriş ve Sahil Yolu

Kemalpaşa ilçesinin Sarp Köyü'nden geçerek Gürcistan tarafındaki Sarpi'ye ulaşıyorsunuz. Yerleşim adeta ikiye bölünmüş; Türk tarafında cami, Gürcü tarafında ise tam simetrisinde bir kilise bulunuyor. Bu karşıtlık, yapay sınırın bütün keskinliğiyle göze çarpmasına rağmen, aslında ortak kültürel geçmişin izlerini de hatırlatıyor. Sınırdan geçtikten sonra Batum'a sahil yolunu takip ederek yaklaşık 20 dakikada ulaşmak mümkün. Taksiden dolmuşa, otobüsten özel araca farklı seçenekler olsa da yolun ilk yüzü sizi hemen trafik yoğunluğuyla karşılıyor. Ancak bu bekleyiş Karadeniz'in büyüleyici manzarasıyla hafifliyor: bir yanınız masmavi deniz, diğer yanınız yemyeşil dağlar. Anadolu'da Karadeniz köylerinin dağlara serpilmiş evleri neyse, burada da aynı manzarayı görüyorsunuz. Bu yolculuk, yalnızca Batum'a gidiş değil; Osmanlı-Rus sınır hattının tarihî önemini hissettiren bir kültürel geçiş seremonisi gibi. Kafkasya'nın incisi Batum, yalnızca Karadeniz'in kıyısında bir liman şehri değil; Osmanlı'nın fütuhat siyasetinin, Rusya ile girilen uzun soluklu mücadelenin ve Cumhuriyet'in diplomatik kazanımlarının merkezinde yer alan stratejik bir şehirdir. Bugün Gürcistan'a bağlı Acara Özerk Cumhuriyeti'nin başkenti olan Batum, Türkiye açısından yalnızca coğrafi değil; siyasi, kültürel ve dini bakımdan da önem taşımaktadır. Bu güncel izlenimlerin gerisinde ise, Batum'un Osmanlı'dan Cumhuriyet'e uzanan uzun ve çalkantılı tarihî serüveni yatmaktadır.

Tarihî Arka Plan: Osmanlı'dan Cumhuriyet'e

Fatih Sultan Mehmed'in 1461'de Trabzon'u fethi, Osmanlı nüfuzunun başlangıcı olmuş, Kanuni devrinde ise Batum fiilen Osmanlı topraklarına katılmıştır. Batum, Osmanlı hâkimiyetine Kanuni Sultan Süleyman döneminde, 1547'de yapılan seferlerle katılmıştır. 1547'de başlayan Osmanlı nüfuzu, 1578 Çıldır Seferi ile kalıcı bir hâkimiyete kavuştu. Ne var ki bu istikrar, 19. yüzyılın son çeyreğinde 93 Harbi ile sarsılacaktı. Osmanlı'nın adalet merkezli idaresi sayesinde bölge, İslam medeniyetinin nüfuz sahasına girmiştir. Camiler, medreseler, vakıf kültürü Batum'un sosyal dokusuna kök salmıştır. Gürcü halkın bir kısmı İslam'la müşerref olmuş, bu kimlik yüzyıllar boyunca korunmuştur. Günümüzde Batum'un sokaklarına çıktığınızda bu geçmişin izlerini hâlâ görebiliyorsunuz.

93 Harbi olarak bilinen 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı, Osmanlı İmparatorluğu için büyük kayıplara yol açtı. Savaş sonucunda Batum, Kars, Ardahan ve Artvin gibi bölgeler Rusya'ya bırakıldı. Bu durum, özellikle bu topraklarda yaşayan Müslüman nüfus arasında büyük bir endişe yarattı. Rus İmparatorluğu'nun baskısı altında dini ve kültürel kimliklerini koruyamayacakları korkusu, büyük bir göç dalgasını tetikledi. On binlerce Müslüman Gürcü, bu topraklardan ayrılarak Anadolu'nun farklı bölgelerine göç etti. Bu göçmenler, başta Marmara, Ege ve Karadeniz bölgeleri olmak üzere Türkiye'nin birçok iline yerleşti. Bu durum, Türkiye'de önemli bir Gürcü diasporasının oluşmasına zemin hazırladı. Batum da bir otobüs durağında sohbet ettiğimiz elinde tespih olan ağzı dualı bir Acaralı Türkiye'de akrabalarının olduğunu bu kişilerin ordu, Sakarya ve İstanbul da yaşadıklarını anlattı. Bize yol gösteren bir başka Tiflisli ise Türkiye gelini olduğunu ve İstanbul da oturduklarını kızlarının ise Batum'da çalıştığını onu ziyaret için geldiklerini ifade etti. Bu ve benzeri örnekler Acaralılar, Anadolu Türkleri ile içli dışlı olduğunu ve Anadolu'nun zengin mozaik yapısını da gözler önüne seriyordu.

Kars Antlaşması ve Özerk Cumhuriyet Fikri

Atatürk liderliğindeki TBMM Hükümeti, 1921'de Ermenistan, Azerbaycan ve Gürcistan ile Kars Antlaşması'nı imzaladı. Bu antlaşma, Türkiye'nin doğu sınırlarını kesinleştiren ve Misak-ı Millî hedeflerinden kısmen ödün verilerek sağlanan bir barış anlaşması niteliğindeydi. En önemli gündem maddelerinden biri, Misak-ı Millî sınırları içinde kabul edilen Batum'un statüsüydü. Zorlu diplomatik müzakereler sonunda, TBMM Hükümeti Batum'u Sovyet Gürcistanı'na bırakmak durumunda kalındı. Ancak bu karar, basit bir taviz değil, dönemin koşulları içinde stratejik bir denge unsuru olarak şekillendi.

Batum'dan vazgeçilmesiyle birlikte Türkiye'nin doğu sınırları kesin ve güvenli hale geldi; bu durum, Batı'da Yunan işgaliyle mücadele eden genç Cumhuriyet için hayati önem taşıyordu. Aynı zamanda Moskova ve Kars Antlaşmaları ile Sovyet Rusya'nın siyasi ve askeri desteği sağlanarak Millî Mücadele'nin başarısı için kritik bir kazanım elde edildi. Atatürk'ün hassasiyetle üzerinde durduğu bir diğer nokta ise Batum'daki Müslüman halkın haklarıydı. Kars Antlaşması'nın 6. maddesiyle Batum, Gürcistan'a bırakıldı ancak bölge halkına geniş bir idari özerklik ve dini-kültürel hakların korunması şartı getirildi. İşte bu madde, günümüzdeki Acara Özerk Cumhuriyeti'nin temelini oluşturmuştur.

Özetle, Atatürk ve Millî Mücadele Hükümeti, zorunlu bir toprak tavizi karşılığında hem doğu sınırlarının güvenliğini sağlamış hem de Batum'daki Müslüman Gürcülerin kimliklerini........

© Yeni Mesaj