Garga Suyu’ndan veya Boğaz’dan birkaç fotoğraf ve hatıralar…
Ablam İlkay Adalı’nın geçtiğimiz günlerde paylaştığı üç fotoğraf beni benden alıyor, 57 sene geriye götürüyor… Bir piknik yerinde çekilmiş bu fotoğraf: Garga Suyu’nda diye izah ediyor ablam, ben Boğaz'a da benzettim, Ağırdağlı Hasan Kelebek arkadaşımız da Boğaz deyiyor… Her neredeysa bu fotoğrafların çekildiği yer, ben on yaşındayım, annem, ablam, ablamın kızları İl ve Kut’la birlikteyiz. İlciğin üstünde el örgüsü bir hırka var, ponponları da var. Pononları büyük olasılık ya annem, ya ablam yapmıştır çünkü ponpon yapmaya meraklıydılar. Ben ablamın rahmetlik kızı Kut’çuğu ellerinden tutmuşum – bu resim 1968’de çekilmiş, ablamın oğlu Er henüz dünyaya gelmemiş, bu resimde ablam ona hamileymiş… Bu resmi daha önce hiç görmediydim, ilk defa gördüm – 1958 doğumlu olduğuma göre, bu resimde on yaşındayım… Piknik alanında aynı gün çekilmiş bir başka resimde Kutçuk arabacığında oturuyor, bir yaşında ya var, ya yok… Zaten Er’cikle araları bir yaş kadardı… Bu yüzden ikiz gibi büyüdüydüler…
Kut’çuk üç sene önce kansere yenik düştü – yaşamayı, süslenip püslenmeyi, gezmeyi tozmayı hep severdi. En çok denizi, Acapulco’ya gitmeyi severdi… Çok küçük yaşlardan itibaren süsü çok severdi – golunda sıra sıra bilezikler olur, giydiklerinin renklerine çok dikkat ederdi… İyi ki yedi, içti, gezdi ve mutlu oldu… Çok zamansız, genç yaşta aramızdan ayrılıp gitti… Geride hatıraları galdı… Ablamın en yakın arkadaşıydı, tıpkı annemin benim en yakın arkadaşım olduğu gibi – ömür boyu hiç ayrılmadılardı, bu yüzden Kut’cuğun ölümü ablama çok zor geldi, iyiden yalnız galdı. Gızı İl’cik İstanbul’da yaşadığı için ablam oğlucuğu Er’ciğin mahallesine yakın bir yere daşındı, bahçeli bir ev buldu, acısını bu bilmediği, tanımadığı yerde yaşamaya çalıştı…
GARGA SUYU’NDA VEYA BOĞAZ’DA BİR PİKNİKTE…
Bu resimlere dönersak, hangi vesileyle bilmem ama Adalı’nın ailesiyle pikniğe gittiydik, annem, ablam, İl ve Kut’la çekilen resmimizden maada toplu bir resim daha var, bu resimde da Adalı’nın yanında duruyorum ve annemin… Resimde Adalı’nın babası Ömer Efendi, annesi Şerif Hanım, kızkardeşleri Güler ve Güner ile onların eşleri ve çocukları da var… Annem bu tür pikniklere bayılır, kömürde gahveleri da gendi elcikleriynan yapardı… Sonra da fallara bakallardı… Hem ablam, hem annem fala bakmayı bir hobi olarak çok sevellerdi. Her gahve içildiğinde mutlaka birbirlerinin fallarına bakarlardı…
İlerleyen yıllarda biz rahmetlik Kut’çukla birlikte onların bakmadığı bir saatte fincanların yerlerini değiştirerek onlara muziplik yapmayı severdik… Böylece fallar garışır ve onlar fal baktıkça biz kıkır kıkır gülmeye başlardık Kutçuk’la… O zaman “Gene ne garıştırdınız be?!” derdi anneciğim, “Sizi gidi sizi!..” Gülüşürdük ve falları garıştırdığımızı itiraf ederdik… Hayatımız böyle datlı muzipliklerinan devam ederdi…
ANNEM HEM “ETÇİ”, HEM “OTÇU”YDU…
Rahmetlik anneciğim piknikleri çok seviyor olsa da, her zaman pikniğe gidemezdik çünkü yalnızdık. Ancak ablamlar bizi götürürsa pikniğe gidebilirdik. Annemin eski Volkswagen arabası zaten uzağa gidemezdi, sadece şehir içinde gullanırdı bu arabayı. Volkswagen’imizinan Lefkoşa’nın dışına çıktığımızı hemen hiç hatırlamam…
Annem hem “etçi”, hem “otçu”ydu… Etçiydi çünkü çocukluğunda fakir ailesinin aşevinde etli yemek olmazdı hiç – hep guru pakla, fasulya, zeytin-ekmek yellerdi… İnatla ve ısrarla okumaya dört elle sarılıp öğretmen olduğunda, kazandığı parayla etli yemeklere gavuşacak ve bir daha asla etli yemeklerden vazgeçmeyecekti… Bamya, taze fasulya, ısbanah gibi sebzeleri asla etsiz bişirmezdi… Her sebze yemeğinde mutlaka et olarak guzucuk olmalıydı… Yoksa tavuk eti da olurdu…
BADADEZ DOLMASI…
Dana gıymayı da çok sever ve bununla bumbarlar doldurur, et dolmaları ederdi… Badadezi bile neredeysa hiç etsiz yapmazdı: Gıymalı badadez musakkanın yanısıra onun bir badadez dolması vardı ki badadezi oyup içini gıymayla doldurur, fırında bişirirdi… Et dolması içiynan doldurduğu oyulmuş badadezleri ben çokluk sevmesem da, gene da yerdim ve ses etmezdim. Çünkü anneme göre etsiz yemek demek, yarım saat sonra mutlaka acıkacan demekti. “Dutmaz insanı etsiz yemek” derdi hep… Ne gadar fakir olursak olalım, mutlaka etli yemek yapmaya çalışırdı…
ROSTO İÇİN ÖZEL ET TOPUZU…
Dana buttan rostoluk et alır, bunu özel bir et topuzuyla döverdi. Bu topuz, tahtadan yapılmıştı. Babam aldıydı gendine bu et topuzunu, ben hala gullanırım zaman zaman…
Topuzun iki tarafında iki farklı desende çelikten parçalar vardı. Bununla döverdi dana etini ve ancak........
© Yeni Düzen
