“Bir çift kırmızı lastik çizme…”
Salih Öztoprak
(Çok değerli arkadaşımız Salih Öztoprak, Lefke’den çocukluk hatıralarını kaleme alarak bize gönderdi… Salih Öztoprak’ın bu değerli hatıralarını, teşekkürlerimizle paylaşıyoruz… S.U.)
Dört, beş yaşlarındaydım. Lefke’deki mahallemizde oyun alanımız ‘Verane’ dediğimiz bir yerdi. İsminden de anlaşılacağı gibi öyle, zemini çamur olmayan, oyun alanlarının olduğu bir yer değildi Verane. Bir tek salıncak bile yoktu… Taş ve toprak zeminli ama her türlü oyunu oynayabileceğimiz bir alandı burası. Yalnız yağmur yağdığı zaman, her tarafında su birikintileri oluşur, her tarafı çamur olurdu. Bu haliyle de güzeldi Verane çünkü çocuklar ayaklarına giyerlerdi çizmelerini ve ‘şap, şap’ su birikintilerinde koşuşurlardı… Benim dışımda, çünkü benim çizmem yoktu, o kadar yalvarmama karşın babam bana çizme almıyordu. Parasal durumumuz çok kötü değildi ve en yoksul çocukların bile lastik çizmesi vardı. Hala gözlerimin önündedir, nasıl özenirdim, ayaklarında çizmeleriyle suların içinde oynayan çoculara. Sonunda amcasının dükkanında çalışan bir genç olan yeğenim halime acıdı ve annemi de ikna ederek dükkan komşuları olan Ermeni ayakkabıcı Agop’tan bana veresiye bir çift kırmızı çizme aldı. O gün de yağmur yağmıştı. Taktım ayaklarıma çizmelerimi, doğru Verane’ye! Nerede bir su göleti varsa girdim. Bütün gün arkadaşlarımla oynadım.
Babam eve gelince çizmeleri gördü ve çok sinirlendi, yeğenimi çağırdı, ‘Bunları hemen aldığın yere geri ver’ dedi ve birkaç saat giyebildiğim kırmızı çizmelerim geri gitti. O günden sonra da bir daha çizmem olmadı.
Bugüne değin, babamın çizmeleri parasal nedenle veya otoritesine karşı bir duruş olarak gördüğü için geri verdiğini düşünüyordum.
“ÇİZMELER KIBRIS SORUNUNUN KURBANI OLDU…”
Geçen gün bayramını kutladığım, uzun yıllardan beri yurt dışında bulunan yeğenime bu anımızdan söz ettim, ‘Senin çizmeler Kıbrıs Sorununun kurbanıdır’ Salih’im dedi. EOKA hareketinin ve TMT hareketinin başladığı yıllardı o zamanlar... Ve anlatmaya başladı:
“Biliyorsun, Lefke’de 1958’lere gelinceye değin Rumlar ve Ermeniler de yaşıyordu, azınlıktaydılar. Aramızda hiç bir sorun yoktu. Çocukken benim en iyi arkadaşlarım Rum çocuklardı. Onlar benden Türkçe öğrenmişlerdi ancak ne yazık ki ben onlardan kayda değer bir Rumca öğrenemedim. Evlerimiz karşı karşıyaydı. Kosta diye bir Rum’du karşımızda ailesiyle birlikte oturan. Üç oğlu ve bir kızı vardı. Çocuklarından ikisinin isimlerini anımsarım, Ahili ve Koko. Ahili benden büyüktü. Koko yaşıtımdı ve en çok onunla oynardık. Tabii bazan kapışırdık. İki elimin işaret parmaklarını çapraz tutar stavroz (Hristiyanların kutsal işareti) gibi yapar üzerine de tuu der ve koşarak kaçardım. Ertesi gün yine onlara gider, oynamamız için yalvarırdım. “Parmaklarını ayni şekilde tutar öpersen oynarım” derdi Koko. Ben de öyle yapardım ve oynardık.
1965-66 yıllarında Türkiye’de bulunan kardeşimin Kıbrıs’a girebilmesi için Rum tarafından ‘davetiye’ diye bir belgeye gereksinmemiz vardı. İşte bu Ahili bize yardımcı oldu, bizi yine Lefkeli olan çok iyi tanıdığımız bir devlet yetkilisine götürdü ve belgeyi aldık, üstelik kardeşimin her gelişinde kullanabilecektik bu belgeyi. Buluştuğumuz o gün ona küçük kardeşi Koko’yu sorduğumda bir an durup kaldı sonra zor anlaşılan bir sesle, Mağusa’daki çarpışmalarda öldürüldüğünü söyledi. İkimizin de gözlerimizden yaşlar akıyordu.”
“RUM MUHTARIN KIZI…”
“Çocukken ailemizin elbiselerini Acendu mahallesinde oturan yoksul bir Rum kadın dikerdi... Okul dışındaki zamanlarda, yeğenimle birlikte amcamın çarşı merkezinde dükkanında çalıştığımız için dükkan komşularımız Ermeni ve Rumlar’la çok iyi ilişkilerimiz vardı. En çok da senin çizmeleri aldığımız Agop’la arkadaştık. Amcamın oğluyla, zavallıya bazan tatsız şakalar da yapardık. Bizde otururken telefonunu çaldırırdık, nefes nefese dükkana koşardı. Döndüğünde ‘Birileri benimle alay ediyor’ derdi. Babamın, Rumlar’ın muhtarıyla arası çok iyiydi. 1958’de Lefke’den kaçmak zorunda kalmalarına kadar da sık sık bir araya gelirdik. İşte bu Rum muhtarın kızının da bulunduğu bir araba 1965-66 yıllarında, yakın köylerden birinde Türkler tarafından durduruldu ve içindeki kişiler esir alındı. O günlerde esir alınan birçok Türk ve Rum öldürülüyordu… Amcamın oğlu o günlerde orada komutan olarak görev yapıyordu.........
© Yeni Düzen
