menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

“Acıdan umuda” sergisinden notlar… (3)

10 7
05.02.2025

Kıbrıs’ta ortak acılarımızdan hareketle ortak bir umut yaratmaya doğru oluşturduğumuz “Acıdan Umuda” başlıklı sergiyi nasıl hazırladık? 11 yıl önce hazırladığımız “Gerçeğin Rengi” başlıklı serginin bir devamı gibi “Acıdan Umuda” sergisi… O sergi sürecinde neler yaşadık? Bu sergi sürecinde rol oynayan neler vardı? Tüm bunları insani bir girişim olarak tümüyle gönüllü biçimde nasıl kotardık? Nelere dikkat ettik? Nasıl çalıştık? Bu sergiye ve öncesine dair notlarımı okurlarımla paylaşmak istiyorum… Notlarımın devamı şöyle:

Bu serginin açılışında yaptığım konuşmada verdiğim mesaj çok açık… Açılışta özetle şöyle diyorum:

“Bu akşam acı ve insaniyet nedeniyle buradayız…

Kötülükler ve iyilikler nedeniyle buradayız…

Karanlık, nefret ve sevgi nedeniyle buradayız…

Buradayız çünkü geleceğe inanıyoruz ve geçmişten daha iyi olabileceğimize, geleceğimiz için anahtar olan empati ve anlayışı başarabileceğimize inanıyoruz.

Bu sergi, bir “kayıp” yakınının isteği üzerine gerçekleşti. EOKA-B’ciler Dohni ve Zigi’den iki otobüs dolusu Kıbrıslıtürk’ü alıp götürdüklerinde ve onları öldürdüklerinde, aralarında Yıldan Sedef Gülakdeniz’in iki kardeşçiği de vardı… Yıldan Hanım, bir Kıbrıslırum seramik sanatçısıyla ortak bir sergi açmak istedi… “Kayıp” edilen iki kardeşinden birinin kalıntıları bir toplu mezarda bulunurken, diğer kardeşi Yüksel Hamza bulunamadı. 1974’ten beridir “kayıp”tır.

“Kayıp şahıslar”ın acısı, tek bir topluma özgü bir acı değildir – adamızda her iki toplumun paylaştığı bir acıdır bu. Gerek 1963-64 çatışmalarında, gerekse 1974 savaşında hem Kıbrıslıtürkler, hem de Kıbrıslırumlar büyük acılar çektiler. Yıldan gibi kayıp yakınlarının acısı, “Türk acısı” değildir, bir Kıbrıslırum kayıp yakınının acısı da “Rum acısı” değildir – bu acı, İNSAN ACISIDIR ve tüm dünyada aynı acılar mevcuttur. Bu acıyı paylaşabiliriz ve gelecekte böyle acılar yaşanmasın diye yöntemler bulabiliriz. Bu acıyı alıp onu umuda dönüştürebiliriz, tıpkı bu sergide yer alan sanatçılarımızın yaptığı gibi…

Buradayız çünkü bu sergide, Stavros Poyrazis, Cengiz Ratip, Alpay Topuz ve Dr. Kostas Hacıgagu gibi sade Kıbrıslılar’ın insaniyetini sergiliyoruz…

Onlar bize, bir savaş olsa dahi, çatışma da olsa, koşullar çok sert olsa da, hala insan olarak kalabileceğinizi, ille de kendi toplumunuzdan olmayan, “öteki” toplumdan insanları koruyabileceğinizi gösterdiler… Dr. Derviş Özer, bu heykelleri, Kıbrıs’ta insanlığa bir övgü olarak yarattı, umuda bir övgü, bu adada barış ve yeniden uzlaşmaya bir övgü olarak yarattı. Bu adada varolan insaniyetin parlak örnekleridir onlar ve gelecek kuşaklar için bu insaniyeti teşvik etmeli ve onore etmeliyiz…

Stroncilo köyünün muhtarı olan Stavros Poyrazis, hem 1963’te, hem de 1974’te köylüsü Kıbrıslıtürkler’i korumuş, onları öldürülmekten kurtarmıştı. Ne yazık ki 1974’te köyünden alınarak başkalarıyla birlikte öldürülmüş ve “kayıp” edilmişti. Ta ki kalıntıları bir toplu mezarda bulunup ailesine defin için verilinceye kadar… Işıklarda olsun…

Benzer şekilde, Kıbrıs Cumhuriyeti’nde Milletvekili olan Cengiz Ratip de bazı Kıbrıslıtürkler tarafından Dillirga bölgesinde kaçırılan bir otobüs dolusu Kıbrıslırum öğrencinin hayatını kurtarmıştı. Gidip pazarlık etmiş ve onların serbest bırakılmasını sağlamıştı. Ne yazık ki, tıpkı Poyrazis gibi, o da katledilmiştir ve 1964’ten beridir hala “kayıp”tır.

Dr. Kostas Hacıgagu, 1974’te savaşta yaralanan Kıbrıslıtürkler’i tedavi etmişti, zaten Kıbrıslıtürk toplumunda iyi tanınıyor ve büyük saygı görüyordu, onları yıllarca tedavi etmiş ve çoğundan para dahi almamıştı. 1974’te tedavisi altında olan Kıbrıslıtürk hastaları öldürmeye gelen EOKA-B’cilere engel olmuş ve binaya girmelerine izin vermemiştir.

Geçen hafta kaybettiğimiz Alpay Topuz ise 1974’te savaş esirlerinin tutulduğu Voni Kampı’nda tecavüzleri durduran kişiydi… Bazı Kıbrıslıtürkler’in bu kamptaki bazı Kıbrıslırum........

© Yeni Düzen