menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Halil Dayı’nın anısına...

10 4
25.05.2025

Tükenen meslekler temasıyla adına basılan pulu görünce Lefkoşa Surlariçi’nin sembol isimlerinden Halil Dayı’nın, o hepimizin yaşamına illa ki olumlu bir dokunuş yapmış muhterem zatın hayatı bir film şeridi gibi geçti gözümün önünden:

Aslında o ve diğer aile fertleriyle (eşi Hanife Abla, çocukları Diler, Muhabbet, Afet ve Özen) aklım kestiğinden beri iletişimde olmama rağmen, onunla aramızda ilk kez bir ortak yaşantı alanı oluşturmam 1974 yılına rastlar!..

Henüz 10 yaşındayım. 74 savaşının hemen öncesinde, okulların yeni yaz tatiline girdiği bir haziran akşamüstüydü sanırım. Bizi bekleyen dramatik ve travmatik savaştan bihaber, zaman zaman kendini gösteren yaz serininde, iki sıra koşut bloktan oluşan Arabahmet Mahallesi Münir Bey Apartmanı’nın iç balkonu güneybatıya (Çetinkaya Türk Spor Kulübü’ne), Arabahmet Camii’ne uzak köşe bloğunun üçüncü yani en üst katında konuşlanan dairemizin şimale (Girne Kapısı’na) bakan ve asırlık servi ağaçlarıyla olağanüstü bir panaroma sunan Victoria Kız Lisesi’nin iç avlusuna hakim dış balkonunda ailece gabira edilmiş mezlekeli çörek, ortama nefis bir koku salgılayan Kıbrıs’ın zengin yabani bitki örtüsünün süte beslediği yoğun usarenin kattığı akılalmaz lezzeti ve bu kokuya eşlik eden ikiye katlı parçaların arasına sıkıştırılmış taze ve irice nane yaprağı aromasının tümleyiciğiliyle tadına doyum olmaz köy hellimi... Âdeta bir baş yapıt! Az etli ve buruşuk görünümlü ama leziz Kıbrıs zeytini, sarımsaklı, bol ekşili ve zeytin yağlı çakıstes, hıyar, yeşil biber, golyandro, maydanoz, luana, gabbar turşusu ve envai çeşit yeşilliklerden oluşan geleneksel bir menü eşliğinde kahvaltı ritüelimize hazırlanıyoruz. Aksilik işte… Akşamüzeri kahvaltılarının olmazsa olmazı, hatta yıldızı, hormonsuz günlerden mis gibi tüten olgunlaşmış kırmızı domates… Her şey var. Domates yok! Nasıl olur? Keyif bozacak asal bir eksiklik!.. Maestrosuz bir orkestra! Olamaz… Tam olamaz derken derinden gelen ince, çatlak ve yorgun bir ses: “Domates! Domatessss! Domatessssssss! On kuruş okkası, okkası on kuruuşşşşş… Domatessssssssss! Domates!”.

O yıllarda marketlerin görevini yapan bakkal dükkânlarında genellikle meyve ve sebze satılmazdı. Bu işi seyyar arabalarında manavlar yapardı. Günümüzde tükenen meslekler arasında yar alan seyyar manavlık çok zahmetli ve riskli bir meslek dalıydı! Düşünün, daha tan ağarmadan Bandabulya’nın arkasında yer alan toptancılar halinde arabanla hazır olacak, gününe göre hem daha çok ihtiyaç duyulduğunu öngördüğün hem de en diri olanlarından meyve ve sebzeyi seçecek ve üstüne üstlük bütün bunları yaparken bir yandan diğer alıcılarla hınca hınç bir rekabete öte yandan da kabzımal ile kıran kırana pazarlığa gireceksin. Bütün bu alım-satım işlerinin yalnızca birkaç dakika içinde sona erdiğini algılayın bir an; ne arbede ama! O kadar önemli ki bu birkaç dakika… Vakit o kadar dar ki… Gordion’un düğümünü her gün şafak sökmeden çözebilmenin bir yöntemini bulmak durumundasınız!.. Arabaya yüklediğiniz malı en çok iki üç gün içerisinde tüketme zorunluluğunun üzerinizde yarattığı baskı da cabası... Bütün işlemler o kadar hızlı gelişiyor ki… Alım-satım sonrası kasırga vurmuş gibi her yer! Ortalığa saçılmış çürümüş sebzeler, ezilmiş meyveler, fareler ve her türlü haşerat… Tam bir enkaz… Ertesi gün yine ve yeniden tekrar eden oldukça meşakkatli bir meslek...

Neyse, Halil Dayı’nın önce sesi, sonra belli ki en az iki veya üç günlük tıka basa mal yüklü ağırlıktan tekerleri boşalmış üst kenarları kırmızı renkli üç tekerlekli manav arabasını harap........

© Yeni Düzen