menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Vesayet rejimi gerçekliğimiz

10 0
31.10.2025

Seçimin ardından Kıbrıs’ta daha iyi bir gelecek hayal eden herkes için şimdilik bahar tadında, balayı havasında geçen 1 haftanın ardından yavaş yavaş ülkenin sert gerçekleriyle yeniden yüzleşiyoruz.

Ama bu gerçekliklerin değişmesini istiyorsak, sorumluluğu tek bir kişiye, tek bir partiye ya da gruba yüklemek doğru değil.

Geçenlerde sosyal medyada önüme tam da durumumuza uygun düşen bir espri düştü;

Godot tutuklanmış!

Yıllardır sihirli değneğiyle her şeyi düzeltmesini beklediğimiz ilahi kahraman Godot’nun da hele Türkiye’deki siyasi iktidar yapısın düşündüğümüzde tutuklanmasından daha doğal bir şey olamaz.

Ama biz de buralarda bir Godot bekliyorsak, ya da O, yeni seçtiğimiz cumhurbaşkanıysa O’nun da hepimiz gibi serbest bir vesayet rejimi tutuklusu olduğunu hatırlamak ve bu süreçten ancak birlikte çıkabileceğimizi de hatırlamak gerekiyor.

Geleneksel olarak alışkanlığımız, vizyon geliştiremeyip, öngörü yaratamayıp, konu ancak genel toplum gündemine düştüğünde, haber olduğunda yani aslında süreç tamamlanmadığında tepki veriyor oluşumuz.

Bunun en açık iki örneğinden birini, Türkiye’den gelen su projesinde yaşadık.

Yapılan anlaşmanın içeriği ve gelecek kurgulaması yapılırken tek söz söylemeyen muhalefet ve iktidar partileri, proje tamamlanıp borular döşendikten sonra ancak vana açılmasının arifesinde tepki göstermeye başladı.

Bu aşamada da konu her zamanki gibi Türkiye suyuna hayran olanlarla Türkiye suyunu istemeyenler gibi sığ bir kutuplaşmada sıkışıp kaldı.

Oysa proje en başından, ihale süreçleri, işletim modelleri ve kullanım alanlarıyla uygunsuzluklar içeriyordu. Ne var ki Türkiyeli bakanlar “size harup ağacı getireceğiz” derken, bizim yetkililerimiz bu suyu nasıl ve nerede daha verimli kullanabiliriz diye çalışma yapmamış ve yıllar içinde heba ettikleri doğal bitki örtüsü olan harubun utancını da yaşamamışlardı.

Benzer tartışmayı külliye projesinde de yaşadık.

Projeyi iptal edemeyen, ideolojik modelini dönüştüremeyen yapı, sivil toplumu, iktidarı, iş dünyası ve muhalefetiyle hepimizin ortak yapısıdır.

Şimdi bitmiş bir konu üzerinden tartışma zemini aramak sadece anlamsızdır.

Bugünlerde gündemimizde Telekomünikasyon Dairesi’nin özelleştirilmesi, ya da Türk Telekom’a devredilmesi ve yeni İlahiyat Koleji projesi var.

Her iki konu da yıllardır, her yıl yenilenen Türkiye-KKTC mali protokolünde yer alan konular.

Bunu hasır altı edip, karşı çıkarmış gibi yapmak sonuç getirmiyor.

Susup süreç içinde normalleştirip dayatmak da.

Ercan’ın özelleştirilmesi ve su projesi de yine bu mali protokollerde yer alan hedefler........

© Yeni Düzen