Trump-Zelenski geriliminin süreç için yarattığı büyük fırsat
MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin 1 Ekim’de TBMM’nin açılışında DEM Partililerle tokalaşması ve sonrasında yine Bahçeli’nin 22 Ekim’deki Öcalan’a yönelik çağrısıyla başlayan adı konulmayan süreç, olağan akışı içinde ismini bulmaya başladı. Süreç, Öcalan’ın, “PKK silah bıraksın ve kendini lağvetsin” çağrısıyla birlikte Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “Terörsüz Türkiye” tanımına uygun bir formata büründü. Dolayısıyla artık bunu, “Terörsüz Türkiye Süreci” olarak tanımlamak mümkün. Kuşkusuz bu sürecin, yine Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dile getirdiği “İç cepheyi güçlendirmek” maksadına uygun olarak sivil siyasetin güçlendirilmesi ve demokratik standartların yükseltilmesi başta olmak üzere birçok alanda çıktıları olacaktır. Ancak sürecin “Terörsüz Türkiye” hedefine odaklandığı, Bahçeli’nin çağrısının muhatabı olan Öcalan’ın da bunu bu şekilde anladığı, örgütüne yönelik yaptığı çağrının mahiyetinden net bir şekilde anlaşılıyor.
Aynı şekilde PKK’nın “Öcalan’ın çağrısına uyacağız” açıklaması da bir bütün olarak değerlendirildiğinde terör örgütünün de bu sürecin “Terörsüz Türkiye” hedefine odaklandığını gördüğünü göstermektedir. Gerek PKK’nın açıklamasında yer alan “devlet de adım atmalı, hukuki zemin yaratılmalı” vs şeklindeki ifadelerden yola çıkarak “Türkiye, Öcalan ve PKK’ya bu adımlar karşılığında ne veriyor?” şeklinde sorularla kamuoyunda kafa karıştırıcı yaklaşımlar içine girmenin, gerekse de Öcalan’ın çağrısının YPG’yi kapsayıp kapsamadığı tartışmaları üzerinden sürecin önemini ve değerini zayıflatmaya yönelik yaklaşımların sürece de, ülkeye de zarar verdiği kanısındayım. Bu yaklaşımların bir kısmının süreci doğru anlama konusunda bilgisizlik ve yetersizlikten, önemli bir kısmının ise boşa çıkarmaya yönelik art niyetli yaklaşımlardan kaynaklandığını düşünüyorum. Öncelikle gerek PKK açıklamasında yer alan sözünü ettiğimiz kimi ifadeler gerekse de DEM Parti dâhil PKK’ya müzahir kimi çevrelerce dile getirilen “devlet ve hükümet de adım atmalı” şeklindeki ifadelerin anlaşılır olduğunu görmek gerek.
Kuşkusuz bu kesimlerin de bu süreci kendi çevrelerinde kabul edebilecekleri bir format içinde götürme ihtiyaçları söz konusu. Devlet Bahçeli’nin Öcalan’ın çağrısını da, PKK’nın yanıtını da yerinde bulması, hatta beklenmedik şekilde DEM Parti Eşgenel Başkanı Tuncer Bakırhan’ı arayıp tebrik etmesi bu nedenledir. Ancak bu tespit, gerek PKK gerekse de müzahir yapılar içinde süreci boşa........
© Yeni Birlik
