menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Müslümanlar siyasette nasıl kandırılıyor?

15 3
18.06.2025

“Kandırmak” kelimesinin yerine “iğfal,” “manipülasyon,” “hile,” “alet etme” gibi kelimeleri de koyabilirler. Risale-i Nur’u dikkatlice mütalâa eden okuyucularımız, kastettiğimiz manayı, Külliyat’ın birçok yerinde hatırlarlar.

Bâtıl bir meslek veya hareketin, bütünüyle bâtıl olmadığını da biliyoruz. Çoğu kez, insaniyet düşmanlarının, bir doğru mânâya veya hakîkate dayanarak mesleklerini icra ettikleri hakikatine Bediüzzaman bir mektubunda latifçe işaret ediyor:

“Misyonerler ve Hıristiyan ruhanîleri, hem Nurcular, çok dikkat etmeleri elzemdir. Çünkü, herhalde şimal cereyanı, İslâm ve İsevî dininin hücumuna karşı kendini müdafaa etmek fikriyle, İslâm ve misyonerlerin ittifaklarını bozmaya çalışacak. Tabaka-i avama müsaadekâr ve vücub-u zekât ve hurmet-i riba ile burjuvaları avamın yardımına davet etmesi ve zulümden çekmesi cihetinde Müslümanları aldatıp, onlara bir imtiyaz verip, bir kısmını kendi tarafına çekebilir.” (Emirdağ Lâhikası-1, s. 139.)

Yukarıdaki üç cümlede belirtilen hakikati anlayabilmek için, Said Nursî’nin düşman telâkkîsini bilmek gerekiyor. (“Şimal Cereyanı,” yani küresel inkâr-ı ulûhiyet hareketi) Dünya çapında cemaat şeklinde organize olmuş bu düşmanın karşısına, bir devletin çıkması mümkün değil. Hatta Hıristiyanlar ve Müslümanlar ayrı ayrı mücadeleye kalkıştıklarında mağlup oluyorlar. Bu iki semavî dinin, dehşetli küresel dinsizlik karşısında ittifak etmelerinin şart olduğunu ise, bir başka mektubunda zikrediyor.

İttifakın iki kanadı olan; Hıristiyanlarla, Risale-i Nur perspektifinden........

© Yeni Asya