Necisin? Nereden geliyorsun? Nereye gidiyorsun?
O nuranî bürhan-ı tevhid, nasıl ki iki cenahın icma ve tevatürüyle te’yid ediliyor; öyle de, Tevrat ve İncil gibi kütüb-ü semaviyenin (HÂŞİYE) yüzler işârâtı ve irhasatın binler rumuzatı ve hâtiflerin meşhur beşaratı ve kâhinlerin mütevatir şehadatı ve Şakk-ı Kamer gibi binler mu’cizatının delâlâtı ve şeriatın hakkaniyeti ile te’yid ve tasdik ettikleri gibi, zatında gayet kemâldeki ahlâk-ı hamîdesi ve vazifesinde nihayet hüsnündeki secaya-i galiyesi ve kemâl-i emniyeti ve kuvvet-i imanını ve gayet itminanını ve nihayet vüsukunu gösteren fevkalâde takvası, fevkalâde ubudiyeti, fevkalâde ciddiyeti, fevkalâde metaneti; davasında nihayet derecede sâdık olduğunu güneş gibi aşikâre gösteriyor.
ÜÇÜNCÜ REŞHA
Eğer istersen gel, Asr-ı Saadete, Cezîretü’l-Arab’a gideriz. Hayalen olsun onu vazife başında görüp ziyaret ederiz. İşte bak:
Hüsn-ü sîret ve cemal-i sûret ile mümtaz bir zatı görüyoruz ki, elinde mu’ciznüma bir kitap, lisanında hakaik-âşinâ bir hitap, bütün benî Âdem’e, belki cin ve inse ve meleğe, belki bütün mevcudata........
© Yeni Asya
