Dünyayı Cenab-ı Hak namına sevmek
Hem dünyayı, ahiretin mezraası ve esma-i İlâhiyenin âyinesi ve Cenab-ı Hakkın mektubatı ve muvakkat bir misafirhanesi cihetinde sevmek, nefs-i emmâre karışmamak şartıyla, Cenab-ı Hakka ait olur.
Elhâsıl: Dünyayı ve ondaki mahlûkatı mana-i harfiyle sev, mana-i ismiyle sevme; “Ne kadar güzel yapılmış” de, “Ne kadar güzeldir” deme. Ve kalbin bâtınına başka muhabbetlerin girmesine meydan verme. Çünkü bâtın-ı kalp âyine-i Samed’dir ve Ona mahsustur. “Allah’ım, bizi Senin muhabbetinle ve bizi Sana yaklaştıracak olanların muhabbetiyle rızıklandır” de.
İşte bütün tadad ettiğimiz muhabbetler, eğer bu suretle olsa, hem elemsiz bir lezzet verir, hem bir cihette zevalsiz bir visaldir, hem muhabbet-i İlâhiyeyi ziyadeleştirir, hem meşru bir muhabbettir, hem ayn-ı lezzet bir şükürdür, hem ayn-ı muhabbet bir fikirdir.
Meselâ, nasıl ki bir padişah-ı âlî, (HÂŞİYE) sana bir elmayı ihsan etse, o elmaya iki muhabbet ve........
© Yeni Asya
