Anlam arayışını kaybetme(k)!
Bazılarının söylediği gibi; “hayatın anlamsız, kâinatın tesadüf oyuncağı, insanın başıboş mutsuz bir hayvan” olması mümkün mü?
Hayatı, anlamadan yalnızca “-mış gibi” mi yaşıyoruz? Hadiselerin, haberlerin akışına kapılmış, derd-i maişetle sarhoş olmuş, keşmekeş içinde, günlük problemlerin çözümü peşinde koştururken, hayatı düşünmeye vaktimiz mi yok?
Oysa hayatı sorgulamak ve yaşanılan her anın farkına vararak ona anlam katmak zorundayız.
Sokrates, “sorgulanmayan bir hayatın yaşanmaya değer olmadığını” söylerken; Yaratıcıyla ilişkiyi koparan felsefî gözlükle bakanlar hayatı “saçmalık” olarak algılıyor. Camus ve Kafka’da olduğu gibi.
Onlara göre “dünya tümüyle absürttür. Dünyanın kendisinde bir anlam bulunmamaktadır. Yapılması gereken tümüyle absürt olan dünyaya karşı bir kayıtsızlık, bir aldırmazlık hâlidir.”
Şu an gençlere empoze edilen tam da budur. “Aldırma, hayat çok saçma ve anlamsız. Böyle şeyleri düşünme, anı yaşa!”
“BİZE KARIŞMA!”
Bediüzzaman, liseli gençlerin elli sene sonraki vaziyetlerini müşahade edince, onların acınacak hallerine ağlar.
Kendisi bu müşahede ile........





















Toi Staff
Penny S. Tee
Sabine Sterk
Gideon Levy
John Nosta
Mark Travers Ph.d
Gilles Touboul
Daniel Orenstein